Burçlarla İlgili Hadisler,Burçlarla İlgili Ayet,Burçlarla İlgili Ayetler,Kuranda Burçlarla İlgili Ayetler,Burçlarla İlgili Hadis Var mi?,Dinimizde Burçların Yeri Var mı?
Burçlara bakarak hüküm çıkarmanın doğruluğuyla ilgili değil, aksine bunun yanlışlığıyla ilgili hadis vardır. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse gider de verdiği haber konusunda kâhini tasdik ederse, Allah'ın Muhammed'e indirdiğini inkâr etmiş olur." (Tirmizî, Tahâret,102; İbn Mâce, Tahâret, 122; Ahmed İbn Hanbel, II/408).
Gökteki bir takım yıldızlara ve yıldız kümelerine burç denir. Burçlar on iki adettir. Bunların altısı kuzeyde, altısı da güneydedir. Gök bilimciler yıldız kümelerini, her ayda ve mevsimde göründükleri şekillere göre isimlendirmişlerdir.
Buna göre burçların isimleri ve tekabül ettikleri aylar şunlardır:
1) Koç (hamel) burcu, 21 Mart-19 Nisan.
2) Boğa (sevr) burcu, 20 Nisan-20 Mayıs.
3) İkizler (cevzâ) burcu, 21 Mayıs-21 Haziran.
4) Yengeç (seretân) burcu, 22 Haziran-22 Temmuz.
5) Aslan (esed) burcu, 23 Temmuz-22 Ağustos.
6) Başak (sünbüle) burcu, 23 Ağustos-22 Eylül.
7) Terazi (mîzân) burcu 23 Eylül-23 Ekim.
8) Akrep (akrep) burcu, 24 Ekim-21 Kasım.
9) Yay (kavs) burcu, 22 Kasım-21 Aralık.
10) Oğlak (cediy) burcu, 22 Aralık-19 Ocak
11) Kova (delv) burcu 20 Ocak-18 Şubat.
12) Balık (hût) burcu, 19 Şubat-20 Mart.
Yılın her ayında güneş bu burçlardan birine girer. Güneşin Koç burcuna girmesiyle ilkbahar; Yengeç burcuna girmesiyle yaz; Terazi burcuna girmesiyle sonbahar; Oğlak burcuna girmesiyle kış başlar.
Türk Edebiyatında, hangi mevsimde hangi burcun bulunduğu şu şiirle açıklanmıştır:
"Hamel ü Sevr ile Cevza'da gelir fasl-ı bahar
Seratân ü Esed ü Sünbüle'dir yaz'a medar
Tuttu Güz faslını Mizan ile Akrep dahi Kavs
Cedi vü Delv ile Hut kıldı Zemistanda (kış'ta) karar."
Burç Falı
Fal, lügatta; "uğurlu saymak" anlamındadır. Terim olarak, "çeşitli usullerle, bilinmeyenden ve gelecekten haber verme ve kişilik okuma sanatı"dır. Burç falı ise, "insanları, doğdukları burçlara göre gruplayarak geleceğini okumaya, kaderine dair konuşmaya" denir.
Gelecek zamanda vuku bulacak olayları haber vererek gayb sırlarını bildiğini iddia edene falcı denir. Falcılık, çok eski devirlerden beri bazı insanlar tarafından revaçta olan bir husustur. Özellikle daralan insanlar için gelecekten haber verme işi son derece caziptir. Geleceğin kesif karanlıkları içinde saklanan mukadderatı görmeğe beşer zekâsı yetmediğinden, mukadderatın tayini için insanlar böyle bir takım hurafe ve boş vasıtalardan yardım isteyegelmişlerdir. Yirminci asrın sonlarında özellikle ekonomik yönden gelişmiş milletlerin insanları arasında da kehanete inananlar ve kehaneti sanat edinenler az değildir. (Kâmil Miras, Sahih-i Buhârî Tecrîd-i Sarîh Tercüme ve Şerhi, Ankara 1974, VI/543).
Bizde de kendini aydın sanan bir takım gazete mensupları her gün yıldız falı hurafesiyle insanların kaderi hakkında bir takım yorumlar yapmaktadırlar ki bunlar hiç bir ilmî dayanağa sahip değildir. Ayrıca bu asılsız yorumlar okuyucuların ruhi dengelerine olumsuz yönde etki yapmaktadır. Bu bir atma, saçma ve aldatmadan ibarettir.
Falcılık İslâm'da kesinlikle yasak edilmiştir. Gayb'dan verdiği haber konusunda kâhini tasdik etmek küfürdür. [Sâdeddîn et-Taftâzânî, Kelâm İlmi ve İslâm Akâidi (Şerhu'l-Akâid), Terc, Süleyman Uludağ, İstanbul 1980, 353]. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse gider de verdiği haber konusunda kâhini tasdik ederse, Allah'ın Muhammed'e indirdiğini inkâr etmiş olur." (Tirmizî, Tahâret,102; İbn Mâce, Tahâret, 122; Ahmed İbn Hanbel, II/ 408).
Geleceği (gaybı) Allah'tan başka hiç kimse bilemez.
"De ki: göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur." (Neml, 27/65).
"Gaybın anahtarları onun katındadır. Onları ancak O bilir." (En'âm, 6/59).
Bu ve benzeri ayetler, gaybı Allah'tan başka kimsenin bilmediğine delalet etmektedir.
İslâm âlimleri, sâbiîler gibi, tesiri yalnız yıldızlardan bilerek onlardan bir takım hükümler çıkarmaya kalkışmanın küfür ve şirk olduğunda ittifak etmişlerdir. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, VII/ 5207).
Bunun yanında insanın, girişeceği önemli bir iş için istihare yapması meşrudur sünnettir. Bunun, İslam'da yasak edilen falcılık ve kehanetle hiç bir ilgisi yoktur.
-Bir Diğer Kaynağa Göre İse-
Buruc, aynı zamanda Kur’ân’ın 85. suresinin de adıdır. Bu sûre, gökyüzünün burçlarına yeminle başladığı için Burûc Suresi adını almıştır. İfade ilk ayette geçer. Mânâsı şöyledir: “Yemin olsun burçlarla dolu gökyüzüne.”
Dinimizde burçların yeri, astronomi ilminin konusunu teşkil edecek derecede vardır. Astronomi ilmi bu konuda derinleşebilir. Araştırmalarını ilerletebilir ve bu yıldızlarla ilgili bir çok bilinmeyeni ortaya çıkarabilir. Teleskop ve sair uzay inceleme araçlarından istifade edebilir. Bu yollar açıktır. Nitekim, NASA’nın ve sair uzay merkezlerinin yaptığı iş bundan ibrettir. Netice olarak, konu genel itibarıyla pozitif bilimlerin, özel olarak da astronomi ilminin konusu oldukça İslâmiyet’e ters düşmez.
Fakat konuyla astroloji denilen, gök bilgilerini fal alanına çekerek kullanan fal-bilim (!) de ilgileniyor. Her ne kadar insanoğlu astrolojiye, yani yıldız falıyla ilgilenen bu özel alana bilim süsü vermeye çalışsa da, bunun pozitif bilimlerden uzak, yıldız ve galaksi hareketlerine dayalı olarak yapılan muhtelif kişilik ve karakter yorumlamalarından ibaret bir dal olduğu açıktır. Bu yorum dalı (bilgi dalı veya bilim dalı değil), yıldızların, galaksilerin, takım yıldızlarının veya gezegenlerin hareketleriyle insan kişiliği, insan karakteri ve insan davranışları arasında ilişki kuruyor, insanın doğumunun veya önemli olayların meydana geliş tarihine göre insanları gruplara ayırıyor. İnsanların karakter yapılarını doğum tarihlerine göre çözmeye çalışıyor. Bu yorum dalına eskiler yıldız falcılığı mânâsında “müneccimlik” diyorlardı.
Böyle ispattan, delilden ve burhandan, yani pozitiflikten uzak yorumlamaları İslâmiyet’in onaylamasını “beklemek bile” doğru değildir. Yapılan yorumlar sadece yapanları bağlar. Yorumun yanlışlığının sorumlusu kişinin kendisidir. Nitekim kişinin karakter yapısını doğrudan Allah’a vermek gibi bir Tevhit inancı dururken; bu yapıyı Allah’ın elinden alıp yıldızların bir takım hareketleriyle ilişkilendirilecek biçimde doğum tarihlerine vermek, Tevhit inancıyla da, pozitif gerçeklerle de bağdaşmaz.
Tevhit inancına göre kişiyi karakteriyle birlikte yaratan Allah’tır. Kişinin, sahip olduğu karakteri çerçevesinde terbiye edicisi de Allah’tır. Allah kullarını doğrudan terbiye ettiği gibi, din göndererek kullarının iradesine kapı açmak suretiyle de terbiye eder. İnsan davranışlarını sahip oldukları karakterler içinde eğiterek dizginleyen müessese dindir. Neticede kul, karakteri nasıl olursa olsun, terbiye edilmeye hazır bir potansiyel hüviyetindedir.
Oysa yıldız falcılığında doğum tarihine göre kişiye sabitlenen karakter, eğitilir olmaktan uzaktır. Kişiye doğum tarihine göre bir karakter biçeceksiniz ve onu bu biçilmiş karaktere göre yargılayacaksınız, ona buna göre davranacaksınız. Mesela, eğer müneccim (yıldız falcısı) hesabına göre kişiye çok alıngan olduğu söylenmişse, artık kişiye alıngan nazarıyla bakılacak, artık ona bu yaklaşımla davranılacaktır. Alıngan olmasının sebepleri araştırılmayacak. Kişi eğitime alınmayacak. Alıngan değilse bile, bu ithamla kişinin kendisini alıngan bilmesi gibi bir ucube ortaya çıkacaktır. Oysa alınganlık belirli ölçülerde herkeste vardır. Eğer birisinde fazla miktarda alınganlık varsa da, bu, doğum tarihiyle ilgili bir olay olmadığı gibi, olumlu yaklaşımlarla ve eğitimle kişinin bu yanını düzeltmesi zor değildir. Oysa yıldız falcılığı anlayışında bu çabaya yer yoktur.
Kaldı ki, kişinin karakterini doğum tarihine göre tespit etmenin pozitif bir değeri de yoktur. Konu pozitif bilimle ispatlanmış değildir. Binlerce yıldır insanoğlu boş yere yıldız falcılığıyla uğraşıyor. Konu hâlâ burhana, delile ve ispata muhtaçtır. Konu hâlâ zanna dayalı yorumlamalardan ibarettir.
Risâle-i Nûr Kur’ân’a bağlı olarak ayı, güneşi, yıldızları, gök cisimlerini ve semâvâtı bolca tefekkür sâhâsına çekiyor; ama hiçbir zaman astroloji malzemelerini kullanarak ve burçlara dayanarak gelecekle ilgili veya gaybî yorumlara yer vermiyor. Hiç şüphesiz, bu mânâda burçlarla ilgili yorumlara inanılmasını da onaylamıyor. 14. Lem’a’da değinilen burçlar, İlm-i Nücumun teşbîhâtı arasında yer alan burçlardan başka bir şey değildir.
Netice olarak, eskiden “ilm-i nücum” olarak bilinen astronomi, bir ilimdir. Kur’ân’dan destek alır. Fakat, astronomi bilgilerini burçlara dayalı bir takım gaybî haberler üretmekte ve gelecek hesapları yapmakta kullanmanın, yani “astroloji” olarak bilinen falcılığın gerçekliği yoktur. Bu açıdan, Tevhîd inancı da böyle fiillere değer vermiyor.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum İçin Teşekkürler...