Şiiler(Şia) ve Sünniler Arasındaki Fark Nedir?,Şia Sünni Farkı,Şii ile Sünni Arasındaki Fark Nedir?,Şii ve Sünni Arasındaki Farklar,Şii Mezhebinin Özellikleri...
Annesinin ölümüyle dedesiyle birlikte yaşamaya başladı. Dedesi de 2 yıl sonra ölünce bir tüccar olan amcasıyla birlikte kalmaya başladı. Amcasının yol göstermesiyle Muhammed detüccar oldu. 25 yaşındayken 40 yaşındaki zengin dul Hatice ile evlendi. 4 kızları ve 2 erkek çocukları oldu. Bunlardan sadece Fatma hayatta kaldı, diğerleri daha çocukken öldü.
40 yaşına kadar normal bir hayat yaşadı. 40 yaşına geldiğinde ilginç şeyler olmaya başladı. Her sene birkaç haftalığına dağa çıkıp yalnız kalmaya başladı. 610 yılında yine böyle bir dağ ziyaretinde mağarada iken Cebrail adlı melek geldi. Anlatılanlara göre Cebrail Allah’tan aldığı mesajları Muhammed’e getirdi. Muhammed de bu mesajları ezberledi. 3 yıl boyunca Cebrail Muhammed’i ziyaret etti, Muhammed mesajları ezberledi ve bunları takipçilerine iletti. Daha sonra bu mesajlar yazıldı ve Kuran meydana geldi.
Cebrail’in Muhammed’i ilk ziyaretinden 3 yıl sonra 613’te Muhammed Cebrail’den aldığı mesajları kendi memleketi Mekke’de halka açık bir şekilde duyurmaya başladı. İşler iyi gitmedi. O zamanlar Mekke çok tanrıya inanan kabilelerden oluşuyordu ve Muhammed’in ana mesajı tek tanrı olduğu ve diğer bütün putların yok edilmesi yönündeydi. Bu da o zamanın insanına çok tuhaf gelmişti. Muhammed’in Mekke’de etkisi artmaya başlayınca insanlar kendisine şiddet yoluyla tepki göstermeye başladılar ve korumasız, fakir takipçilerini öldürmeye başladılar. Eğer seçkin bir aileye mensup olmasaydı Muhammed’i de öldürebilirlerdi. Ki öldürme planları da yaptılar. 622 yılında Muhammed kendisine suikast düzenleneceğini öğrendiğinde Mekke’yi terkedip takipçileriyle birlikte yakın şehir Medine’ye gitmeye karar verdi. Bu yolculuğa Hicret dendi ve islam takviminin başlangıcı sayıldı.
Hz.Muhammed ve takipçileri 8 yıl boyunca Mekke’deki ve diğer yerlerdeki düşmanlarının kendilerini yok etme çabalarıyla mücadele ettiler. Muhammed dini bir önder olmasının yanısıra çok zeki bir ordu komutanı ve çok etkili bir stratejist idi.
630 yılında Muhammed ve 10.000 kişiden oluşan ordusu Mekke’ye girdi ve ele geçirdi. 632 yılında vefat ettiğinde islam bütün bir arap yarımadasına yayılmıştı.
Yeni bir islam devleti kurulmuştu ve bu islam devleti Muhammed’in ölümünden ancak 20 yıl sonraya kadar iç bütünlüğünü koruyabildi. Sonrasında hep savaş ve çatışma olacaktı.
Sorun Muhammed’in vefat ettiğinde yerine geçecek birini atamamış olmasıydı. Ya da atamış olsa bile bu vasiyetin herkese ulaşmamasıydı. Yaşayan bir erkek çocuğu da olmadığından işler iyice sarpa sardı.
Muhammed’in vefatıyla a ve b grubu olmak üzere iki grup ortaya çıktı.
Grup a; Muhammed’in müslümanlardan elit bir topluluğun kendilerine lider ya da halife seçmesi gerektiğini istediğini düşündü. Bu elitler daha sonra gelecek olanı da seçeceklerdi. Ve daha sonra gelecek olanı da. Ve bu böyle gidecekti. Grup a Muhammed’in isteğinin bu yönde olduğunu düşündü ve savundu. Grup a Muhammed’in yerine geçecek kişinin Muhammed’in eşlerinden birinin babası ve aynı zamanda Muhammed’in ilk takipçilerinden Ebubekir olması gerektiğini düşündü.
Grup b; aynı fikirde değildi. Onlar Muhammed’in kendilerine “sadece Allah müslüman dünyayı yönetecek kişiyi seçer” şeklinde öğüt vereceğini düşündü ve savundu. Ve bunun da ancak bu işi aile içinde tutmakla olacağını savundular. Buna göre tüm işaretler Muhammed’in kuzeni ve aynı zamanda damadı Ali’yi gösteriyordu.
Grup a, grup b’den daha büyüktü ve dolayısıyla onlar kazandı.
Ebubekir halife oldu. Grup b bir kenarda izledi.
Ebubekir 2 yıl sonra hastalıktan ölünce, Hz.Muhammed’in bir diğer arkadaşı Ömer halife oldu. Ömer’i Ebubekir atadı. Ömer 10 yıl boyunca hüküm sürdü. Daha sonra bir İranlı tarafından suikast ile öldürüldü. Ömer’in yerine Osman geçti. Osman da 12 yıl hüküm sürdü ve suikast sonucu öldürüldü.
Osman da öldürülünce müslümanların elit topluluğu sonraki halifenin Ali olmasına karar verdi. Grup b’nin ta en baştan adaylığını koyduğu isim. Böylece herkes mutluydu. Hem grup a hem de grup b. Ama bu uzun sürmedi.
5 yıl sonra Ali bir suikaste kurban gitti ve oğlu Hasan 5. halife oldu. Hasan agresif isyancı güçlerce yönetilen Muaviye ordusu tarafından yenilgiye uğratıldı ve Muaviye 6. halife olmuş oldu. Bu tarihten itibaren grup a ve grup b asla bir araya gelemeyecekti. Grup b’ye göre liderler elitler tarafından seçilmek yerine çok daha özel vasıflarla donatılmış Allah’ın özel kulları olmalıydı. Bunlara imam dendi. Grup b ilk 3 halifenin ardından Ali’nin başa geçmesiyle ilk imamın da göreve başladığını düşündü. Hasan ikinci imamdı. Hasan Muaviye tarafından yenilgiye uğratılınca, grup b 3. imam olarak Ali’nin genç oğlu Hüseyin’i gördü.
Grup b’nin üçüncü imamı Hüseyin grup a’nın yedinci halifesi Yezid tarafından kafası kesilerek öldürüldü. Grup b Hüseyin’in oğlunu dördüncü imam olarak gördü ama grup a grup b’yi ve liderlerini umursamadı. Kendi halifelerini desteklediler.
Bu olaylar 1300 yıl önce oldu ve fakat halen günümüzde bu bölünmenin çatışmaları devam etmekte. Bugün Ortadoğu’nun içine düştüğü bataklığın tek sebebi 1300 yıl öncesinden gelen bu ayrılık.
Grup a sünniler, grup b ise şiiler.
Sünni müslümanlar halifelere ve halife çizgisine inanırken, halifelerin Allah tarafından değil bir grup elit tarafından seçilmesine inanırlar. Şii müslümanlar ise ilk üç halifeyi reddeder ve imamlık müessesine inanırlar. Buna göre Ali ilk imam ve devam edegelen imamlar da onun takipçileri. Bu imamlar Allah tarafından özel seçilmiş insanlar. Hem sünniler hem de şiiler Muhammed’in son peygamber olduğuna inanır, islamın beş şartına inanır ve Kuran’ı kutsal kitap olarak kabul eder fakat şiiler Kuran’ın tamamını sorgusuz sualsiz kabul etmekte sünnilere göre biraz daha temkinlidirler ve Kuran’ın bazı yerlerinin imamlar harici kimseler tarafından değiştirildiğini ve yazdırıldığını düşünürler.
Müslümanlar iki ayrı ana parçaya bölünmüşlerdir: sünniler ve şialar. Bölünme Hz. Muhammed’in ölümünden hemen sonra kimin müslümanları yöneteceği anlaşmazlığından çıkmıştır.
Günümüz müslümanların büyük bir çoğunluğu sünnidir. Sünni müslüman oranının %85 ile %90 arasında olduğu tahmin edilir. Her iki mezhebin üyeleri yüzyıllardır vardır ve pek çok temel inanç ve pratiği paylaşırlar. Dış dünyada bu iki mezhep üyeleri pek fazla etkileşim içinde olmasalar bile bazı istisnalar vardır.
570 yılında Mekke’nin önde gelen ailelerinden birinde Muhammed isminde bir bebek dünyaya geldi.Babasını hiç tanımadı çünkü o daha 6 aylıkken vefat etmişti. Annesi de 6 yaşındayken vefat etti.
Annesinin ölümüyle dedesiyle birlikte yaşamaya başladı. Dedesi de 2 yıl sonra ölünce bir tüccar olan amcasıyla birlikte kalmaya başladı. Amcasının yol göstermesiyle Muhammed detüccar oldu. 25 yaşındayken 40 yaşındaki zengin dul Hatice ile evlendi. 4 kızları ve 2 erkek çocukları oldu. Bunlardan sadece Fatma hayatta kaldı, diğerleri daha çocukken öldü.
40 yaşına kadar normal bir hayat yaşadı. 40 yaşına geldiğinde ilginç şeyler olmaya başladı. Her sene birkaç haftalığına dağa çıkıp yalnız kalmaya başladı. 610 yılında yine böyle bir dağ ziyaretinde mağarada iken Cebrail adlı melek geldi. Anlatılanlara göre Cebrail Allah’tan aldığı mesajları Muhammed’e getirdi. Muhammed de bu mesajları ezberledi. 3 yıl boyunca Cebrail Muhammed’i ziyaret etti, Muhammed mesajları ezberledi ve bunları takipçilerine iletti. Daha sonra bu mesajlar yazıldı ve Kuran meydana geldi.
Cebrail’in Muhammed’i ilk ziyaretinden 3 yıl sonra 613’te Muhammed Cebrail’den aldığı mesajları kendi memleketi Mekke’de halka açık bir şekilde duyurmaya başladı. İşler iyi gitmedi. O zamanlar Mekke çok tanrıya inanan kabilelerden oluşuyordu ve Muhammed’in ana mesajı tek tanrı olduğu ve diğer bütün putların yok edilmesi yönündeydi. Bu da o zamanın insanına çok tuhaf gelmişti. Muhammed’in Mekke’de etkisi artmaya başlayınca insanlar kendisine şiddet yoluyla tepki göstermeye başladılar ve korumasız, fakir takipçilerini öldürmeye başladılar. Eğer seçkin bir aileye mensup olmasaydı Muhammed’i de öldürebilirlerdi. Ki öldürme planları da yaptılar. 622 yılında Muhammed kendisine suikast düzenleneceğini öğrendiğinde Mekke’yi terkedip takipçileriyle birlikte yakın şehir Medine’ye gitmeye karar verdi. Bu yolculuğa Hicret dendi ve islam takviminin başlangıcı sayıldı.
Hz.Muhammed ve takipçileri 8 yıl boyunca Mekke’deki ve diğer yerlerdeki düşmanlarının kendilerini yok etme çabalarıyla mücadele ettiler. Muhammed dini bir önder olmasının yanısıra çok zeki bir ordu komutanı ve çok etkili bir stratejist idi.
630 yılında Muhammed ve 10.000 kişiden oluşan ordusu Mekke’ye girdi ve ele geçirdi. 632 yılında vefat ettiğinde islam bütün bir arap yarımadasına yayılmıştı.
Yeni bir islam devleti kurulmuştu ve bu islam devleti Muhammed’in ölümünden ancak 20 yıl sonraya kadar iç bütünlüğünü koruyabildi. Sonrasında hep savaş ve çatışma olacaktı.
Sorun Muhammed’in vefat ettiğinde yerine geçecek birini atamamış olmasıydı. Ya da atamış olsa bile bu vasiyetin herkese ulaşmamasıydı. Yaşayan bir erkek çocuğu da olmadığından işler iyice sarpa sardı.
Muhammed’in vefatıyla a ve b grubu olmak üzere iki grup ortaya çıktı.
Grup a; Muhammed’in müslümanlardan elit bir topluluğun kendilerine lider ya da halife seçmesi gerektiğini istediğini düşündü. Bu elitler daha sonra gelecek olanı da seçeceklerdi. Ve daha sonra gelecek olanı da. Ve bu böyle gidecekti. Grup a Muhammed’in isteğinin bu yönde olduğunu düşündü ve savundu. Grup a Muhammed’in yerine geçecek kişinin Muhammed’in eşlerinden birinin babası ve aynı zamanda Muhammed’in ilk takipçilerinden Ebubekir olması gerektiğini düşündü.
Grup b; aynı fikirde değildi. Onlar Muhammed’in kendilerine “sadece Allah müslüman dünyayı yönetecek kişiyi seçer” şeklinde öğüt vereceğini düşündü ve savundu. Ve bunun da ancak bu işi aile içinde tutmakla olacağını savundular. Buna göre tüm işaretler Muhammed’in kuzeni ve aynı zamanda damadı Ali’yi gösteriyordu.
Grup a, grup b’den daha büyüktü ve dolayısıyla onlar kazandı.
Ebubekir halife oldu. Grup b bir kenarda izledi.
Ebubekir 2 yıl sonra hastalıktan ölünce, Hz.Muhammed’in bir diğer arkadaşı Ömer halife oldu. Ömer’i Ebubekir atadı. Ömer 10 yıl boyunca hüküm sürdü. Daha sonra bir İranlı tarafından suikast ile öldürüldü. Ömer’in yerine Osman geçti. Osman da 12 yıl hüküm sürdü ve suikast sonucu öldürüldü.
Osman da öldürülünce müslümanların elit topluluğu sonraki halifenin Ali olmasına karar verdi. Grup b’nin ta en baştan adaylığını koyduğu isim. Böylece herkes mutluydu. Hem grup a hem de grup b. Ama bu uzun sürmedi.
5 yıl sonra Ali bir suikaste kurban gitti ve oğlu Hasan 5. halife oldu. Hasan agresif isyancı güçlerce yönetilen Muaviye ordusu tarafından yenilgiye uğratıldı ve Muaviye 6. halife olmuş oldu. Bu tarihten itibaren grup a ve grup b asla bir araya gelemeyecekti. Grup b’ye göre liderler elitler tarafından seçilmek yerine çok daha özel vasıflarla donatılmış Allah’ın özel kulları olmalıydı. Bunlara imam dendi. Grup b ilk 3 halifenin ardından Ali’nin başa geçmesiyle ilk imamın da göreve başladığını düşündü. Hasan ikinci imamdı. Hasan Muaviye tarafından yenilgiye uğratılınca, grup b 3. imam olarak Ali’nin genç oğlu Hüseyin’i gördü.
Grup b’nin üçüncü imamı Hüseyin grup a’nın yedinci halifesi Yezid tarafından kafası kesilerek öldürüldü. Grup b Hüseyin’in oğlunu dördüncü imam olarak gördü ama grup a grup b’yi ve liderlerini umursamadı. Kendi halifelerini desteklediler.
Bu olaylar 1300 yıl önce oldu ve fakat halen günümüzde bu bölünmenin çatışmaları devam etmekte. Bugün Ortadoğu’nun içine düştüğü bataklığın tek sebebi 1300 yıl öncesinden gelen bu ayrılık.
Grup a sünniler, grup b ise şiiler.
Sünni müslümanlar halifelere ve halife çizgisine inanırken, halifelerin Allah tarafından değil bir grup elit tarafından seçilmesine inanırlar. Şii müslümanlar ise ilk üç halifeyi reddeder ve imamlık müessesine inanırlar. Buna göre Ali ilk imam ve devam edegelen imamlar da onun takipçileri. Bu imamlar Allah tarafından özel seçilmiş insanlar. Hem sünniler hem de şiiler Muhammed’in son peygamber olduğuna inanır, islamın beş şartına inanır ve Kuran’ı kutsal kitap olarak kabul eder fakat şiiler Kuran’ın tamamını sorgusuz sualsiz kabul etmekte sünnilere göre biraz daha temkinlidirler ve Kuran’ın bazı yerlerinin imamlar harici kimseler tarafından değiştirildiğini ve yazdırıldığını düşünürler.
Müslümanlar iki ayrı ana parçaya bölünmüşlerdir: sünniler ve şialar. Bölünme Hz. Muhammed’in ölümünden hemen sonra kimin müslümanları yöneteceği anlaşmazlığından çıkmıştır.
Günümüz müslümanların büyük bir çoğunluğu sünnidir. Sünni müslüman oranının %85 ile %90 arasında olduğu tahmin edilir. Her iki mezhebin üyeleri yüzyıllardır vardır ve pek çok temel inanç ve pratiği paylaşırlar. Dış dünyada bu iki mezhep üyeleri pek fazla etkileşim içinde olmasalar bile bazı istisnalar vardır.
Örneğin Irak’ın kırsal kesimlerinde sünniler ile şiiler arasındaki evlilikler son zamanlara kadar oldukça yaygındı. Sünni ile şii arasındaki farklılıklar her iki mezhebin doktrinlerinin etki alanında, ritüellerinde, hukukta, inanışta ve dini organizasyonda kendini gösterir. Her iki mezhebin liderleri de birbirleriyle yarış halinde gözükür.
Lübnan ve Suriye’den Irak ve Pakistan’a kadar geniş bir bölgede mezhepsel ayrılıklar ve çatışmalar neticesinde topluluklar birbirinden ayrılmış ve savaş haline girmiştir.
Sünniler Kimlerdir?
Sünni müslümanlar kendilerini ortodoks ve geleneksel islamın bir kolu olarak görürler. Sünni kelimesi “Ehli Sünnet” kelimesinden gelir. Yani peygamberin yapmış olduğu davranışları izleyen, takip eden ve hayatına uygulayan manasındadır. Sünni kelime olarak ayrıca “Gelenek insanı” anlamı taşır. Buradaki gelenek kelimesi peygamberin günlük yaşamda yapmış olduğu davranış ve hareketleri temsil eder. Sünniler Kuran’da bahsi geçen tüm peygamberlere çok büyük bir saygı duyar ve Hz. Muhammed’i son peygamber olarak görürler. Peygamberden sonra gelen tüm müslüman liderler geçici figürlerdir.
Mısır Sünni İslam’ın en eski merkezlerinden biridir.
Şiilerin aksine, Sünni din önderleri ve liderleri tarihsel olarak hep devletlerin kontrolü altında olmuştur. Sünni İslam ayrıca yazılı İslam hukukunu ve dört mezhebi (Hanefi, Şafii, Hanbeli, Maliki) pratiğe döker.
Sünniler Kimlerdir?
Sünni müslümanlar kendilerini ortodoks ve geleneksel islamın bir kolu olarak görürler. Sünni kelimesi “Ehli Sünnet” kelimesinden gelir. Yani peygamberin yapmış olduğu davranışları izleyen, takip eden ve hayatına uygulayan manasındadır. Sünni kelime olarak ayrıca “Gelenek insanı” anlamı taşır. Buradaki gelenek kelimesi peygamberin günlük yaşamda yapmış olduğu davranış ve hareketleri temsil eder. Sünniler Kuran’da bahsi geçen tüm peygamberlere çok büyük bir saygı duyar ve Hz. Muhammed’i son peygamber olarak görürler. Peygamberden sonra gelen tüm müslüman liderler geçici figürlerdir.
Mısır Sünni İslam’ın en eski merkezlerinden biridir.
Şiilerin aksine, Sünni din önderleri ve liderleri tarihsel olarak hep devletlerin kontrolü altında olmuştur. Sünni İslam ayrıca yazılı İslam hukukunu ve dört mezhebi (Hanefi, Şafii, Hanbeli, Maliki) pratiğe döker.
Şiiler Kimlerdir?
Erken dönem İslam tarihinde Şia politik bir gruptu. Kelime anlamıyla “Shiat Ali” yani “Ali’nin Partisi” anlamına gelir. Şiiler Hz. Ali’nin hakkını savunurlar. Peygamberin damadı Hz. Ali’nin ve onun torunlarının ve ailesinin peygamberin ölümünden sonra İslam dünyasının başına geçmesi gereken kişiler olduğuna inanırlar.
İslam peygamberinin ölümünün ardından peygamberin yakın arkadaşı Hz. Ebubekir başa geçti. Şiiler peygamberin ölümünden sonra Hz. Ali’nin başa geçmesi gerektiğine inanır ve Ebubekir’in ve diğerlerinin halifeliğini kabul etmezler. Şiiler imam çizgisinde gider ve bu imamların peygamber ve allah tarafından seçildiğine inanırlar.
Hz. Ali halifeliği döneminde meydana gelen şiddet, entrika ve sivil savaş gibi olaylar neticesinden öldürüldü. Çocukları Hasan ve Hüseyin’in halifelik iddiaları kabul edilmedi. Hz. Hasan’ın Ümeyye hanedanı lideri Muaviye tarafından zehirlendiğine inanılır. Hz. Hüseyin ise Küfe’de kendisini destekleyen insanların daveti ile yola çıktığı Kerbela’da ailesi ile birlikte öldürüldü.
Bu olaylar Şia konseptini doğurdu ve yas tutma gibi ritülleri getirdi. Şia’nın Mehdi ve Mesihlik gibi çok büyük ayırt edici inanışları vardır. Şia imamları İslami yazıtların hadis gibi kaynaklardan bağımsız ve yorumsuz şeklini pratiğe döker.
Dünya geneli toplam Şii nüfusun 120 ile 170 milyon arasında olduğuna inanılır. Her 10 müslümandan 1’i Şia inanışına sahiptir. Şia müslümanları İran, Irak, Bahreyn, Azerbaycan ve Yemen gibi ülkelerde çoğunluktadır. Afganistan, Hindistan, Kuveyt, Lübnan, Pakistan, Katar, Suriye, Türkiye, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde de çok büyük Şii gruplar vardır.
Sünniler ve şiiler arasındaki farklılıkları özetlemek gerekirse; her iki mezhepin temel inanışları aynıdır ve inanç noktasında çok ciddi bir farklılıkları yoktur fakat politik anlamda birbirlerinden ayrılırlar. Fakat yüzyıllar boyunca devam eden bu politik ayrılıklar neticesinde pek çok dini pratik farklılığı da doğmuştur.
Erken dönem İslam tarihinde Şia politik bir gruptu. Kelime anlamıyla “Shiat Ali” yani “Ali’nin Partisi” anlamına gelir. Şiiler Hz. Ali’nin hakkını savunurlar. Peygamberin damadı Hz. Ali’nin ve onun torunlarının ve ailesinin peygamberin ölümünden sonra İslam dünyasının başına geçmesi gereken kişiler olduğuna inanırlar.
İslam peygamberinin ölümünün ardından peygamberin yakın arkadaşı Hz. Ebubekir başa geçti. Şiiler peygamberin ölümünden sonra Hz. Ali’nin başa geçmesi gerektiğine inanır ve Ebubekir’in ve diğerlerinin halifeliğini kabul etmezler. Şiiler imam çizgisinde gider ve bu imamların peygamber ve allah tarafından seçildiğine inanırlar.
Hz. Ali halifeliği döneminde meydana gelen şiddet, entrika ve sivil savaş gibi olaylar neticesinden öldürüldü. Çocukları Hasan ve Hüseyin’in halifelik iddiaları kabul edilmedi. Hz. Hasan’ın Ümeyye hanedanı lideri Muaviye tarafından zehirlendiğine inanılır. Hz. Hüseyin ise Küfe’de kendisini destekleyen insanların daveti ile yola çıktığı Kerbela’da ailesi ile birlikte öldürüldü.
Bu olaylar Şia konseptini doğurdu ve yas tutma gibi ritülleri getirdi. Şia’nın Mehdi ve Mesihlik gibi çok büyük ayırt edici inanışları vardır. Şia imamları İslami yazıtların hadis gibi kaynaklardan bağımsız ve yorumsuz şeklini pratiğe döker.
Dünya geneli toplam Şii nüfusun 120 ile 170 milyon arasında olduğuna inanılır. Her 10 müslümandan 1’i Şia inanışına sahiptir. Şia müslümanları İran, Irak, Bahreyn, Azerbaycan ve Yemen gibi ülkelerde çoğunluktadır. Afganistan, Hindistan, Kuveyt, Lübnan, Pakistan, Katar, Suriye, Türkiye, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde de çok büyük Şii gruplar vardır.
Sünniler ve şiiler arasındaki farklılıkları özetlemek gerekirse; her iki mezhepin temel inanışları aynıdır ve inanç noktasında çok ciddi bir farklılıkları yoktur fakat politik anlamda birbirlerinden ayrılırlar. Fakat yüzyıllar boyunca devam eden bu politik ayrılıklar neticesinde pek çok dini pratik farklılığı da doğmuştur.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum İçin Teşekkürler...