Bu günkü konumuz,Kıyas-ı maal farık.Bu konuda fazla bilgi olmaması gerçekten üzücü bir durum,kaynak olarak gösterdiğimiz Sorularla İslamiyet sitesi bu konuya açıklık getirmiş fakat bazı yerlerde "Kıyas-ı maal farık" konusunu açıklarken bazı alimlerin düşünce(görüş) ve yorumlarını katarak açıklamaya çalışmışlar.Bu hususta bu alimlerin görüşlerine katılıp katılmamak size kalmış.
Kıyas-ı maal fârık, birbirine benzemeyen şeyler arasında yapılan kıyas, yani, doğru olmayan ve hakikate uymayan mukayese demektir.
Kıyasın varlığından söz edilebilmesi için, birtakım rükünleri bulunması gerektiği gibi, kıyasın geçerli olabilmesi için bazı şartların bir araya gelmesi gerekir. Bu şartlar çoktur ve çeşitlidir. Bir kısmı "aslın hükmü" ile bir kısmı "fer" ile bir kısmı da "illet" ile ilgilidir.
Kıyas-ı maal fârık konusu, Fer' ile ilgili şartlarda geçer.Fer' ile ilgili şartların birincisi, Fer’,hükmün illeti bakımından asıla eşit olmalıdır.
Eğer böyle olmazsa, fer’ aslın dengi ve benzeri bir olay olmadığından ona kıyas edilemez. Çünkü bir hükmün kıyas yoluyla başka bir olaya verilebilmesi, ancak bu olayın hükümle ilgisi olaya (asla) denk ve benzer olması halinde mümkündür.
İşte, bu şart gerçekleşmediği halde bir kıyas yapılırsa, bu kıyasa, "farklı iki olay arasında yapılmış kıyas" anlamına gelmek üzere "kıyas maal fârık"denir.
Fıkıh kitaplarında, fakihlerin farklı görüşlere sahip oldukları meselelerde, bu nevi kıyasın örneklerine çok rastlanır. Zira birçok meselede şu durum gözlenir: Bir fakih bir kıyas işlemini kendi görüşüne delil gösterir, aksi görüşte olan fakih ise bu kıyasın "maal-fârık" olduğunu ileri sürerek ona karşı çıkar.
Bu tarz münakaşalarda geçen bazı örneklerden faydalanarak "kıyas maal fârık'' kavramına biraz açıklık getirmeye çalışalım:
Kıyas-ı maal farık ne demektir? |
Kıyasın varlığından söz edilebilmesi için, birtakım rükünleri bulunması gerektiği gibi, kıyasın geçerli olabilmesi için bazı şartların bir araya gelmesi gerekir. Bu şartlar çoktur ve çeşitlidir. Bir kısmı "aslın hükmü" ile bir kısmı "fer" ile bir kısmı da "illet" ile ilgilidir.
Kıyas-ı maal fârık konusu, Fer' ile ilgili şartlarda geçer.Fer' ile ilgili şartların birincisi, Fer’,hükmün illeti bakımından asıla eşit olmalıdır.
Eğer böyle olmazsa, fer’ aslın dengi ve benzeri bir olay olmadığından ona kıyas edilemez. Çünkü bir hükmün kıyas yoluyla başka bir olaya verilebilmesi, ancak bu olayın hükümle ilgisi olaya (asla) denk ve benzer olması halinde mümkündür.
İşte, bu şart gerçekleşmediği halde bir kıyas yapılırsa, bu kıyasa, "farklı iki olay arasında yapılmış kıyas" anlamına gelmek üzere "kıyas maal fârık"denir.
Fıkıh kitaplarında, fakihlerin farklı görüşlere sahip oldukları meselelerde, bu nevi kıyasın örneklerine çok rastlanır. Zira birçok meselede şu durum gözlenir: Bir fakih bir kıyas işlemini kendi görüşüne delil gösterir, aksi görüşte olan fakih ise bu kıyasın "maal-fârık" olduğunu ileri sürerek ona karşı çıkar.
Bu tarz münakaşalarda geçen bazı örneklerden faydalanarak "kıyas maal fârık'' kavramına biraz açıklık getirmeye çalışalım:
İslâm hukukçuları şuf’a hakkının farklı paylara sahip ortaklar arasında hangi ölçüye göre taksim edileceğinde ihtilâfa düşmüşlerdir.
Diyelim ki, ortaklardan biri ikide bir, diğeri dörtte bir paya sahiptir. Üçüncü ortağın bir başka kişiye sattığı pay üzerinde şufa hakkı kullanılırken, bu ortakların sayısı mı yoksa pay durumları mı dikkate alınacaktır?
Hanefî hukukçulara göre, ortakların sayısı esas alınır ve ortaklar bu haktan pay oranları ne olursa olsun eşit şekilde faydalanırlar.
İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre ise, ortaklar bu hakkı pay oranları ölçüsünde kullanabilirler.
Diyelim ki, ortaklardan biri ikide bir, diğeri dörtte bir paya sahiptir. Üçüncü ortağın bir başka kişiye sattığı pay üzerinde şufa hakkı kullanılırken, bu ortakların sayısı mı yoksa pay durumları mı dikkate alınacaktır?
Hanefî hukukçulara göre, ortakların sayısı esas alınır ve ortaklar bu haktan pay oranları ne olursa olsun eşit şekilde faydalanırlar.
İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre ise, ortaklar bu hakkı pay oranları ölçüsünde kullanabilirler.
Onlar bu görüşü desteklemek üzere şöyle bir kıyası delil gösterirler: Şufa hakkı, malik olunan maldan elde edilen semereye ve gelire benzer. Çünkü her ikisi de mülkiyet hakkının birer uzantısıdır. Semere ve gelir İse bütün hukukçulara göre ortaklar arasında mülkiyet payları oranında taksim edilir. O halde şufa hakkı da semere ve gelire kıyasla, ortaklar arasında mülkiyet paylarına göre paylaştırılmalıdır.
Hanefîler bunun bir "kıyas maal fârık" olduğunu ileri sürerek çoğunluğun görüşüne itiraz etmişlerdir. Derler ki: Semere ve gelirin kaynağı mülktür. O halde her bir ortağın kendi mülkünden meydana geldiği kadarıyla semere ve gelir hak etmesi tabiîdir. Şufa hakkına dayanılarak satın alınan pay ise, mülkten doğmamaktadır. Zira başkasına ait bir malın, kişinin kendi mülküne ait bir semere gibi düşünülmesi makul değildir.
Hanefî hukukçular, büluğ çağına gelmiş ve temyiz kudretine sahip kızın kendi evlenme akdini kendi iradesiyle yapabileceğine hükmetmişlerdir. Onlar, aynı durumdaki kızın herhangi bir malının satışını kendi bağımsız iradesiyle yapabileceği hükmüne kıyasla bu sonuca varmışlardır. Onlara göre bu akitlerden her biri kadının kendisine ait hakların kullanılmasıdır, birinde kendi şahsı diğerinde kendi malı söz konusudur.
Diğer alimlere göre bu kıyas, bir "kıyâs maal fârık"tır. Makîs (evlenme akdi) ile makîs aleyh (alımsatım akdi) arasında kıyasa elverişli bir benzerlik yoktur. Çünkü alım satım sözleşmesi malla ilgilidir ve bu, kadının sırf kendisine ait bir haktır.
Hanefîler bunun bir "kıyas maal fârık" olduğunu ileri sürerek çoğunluğun görüşüne itiraz etmişlerdir. Derler ki: Semere ve gelirin kaynağı mülktür. O halde her bir ortağın kendi mülkünden meydana geldiği kadarıyla semere ve gelir hak etmesi tabiîdir. Şufa hakkına dayanılarak satın alınan pay ise, mülkten doğmamaktadır. Zira başkasına ait bir malın, kişinin kendi mülküne ait bir semere gibi düşünülmesi makul değildir.
Hanefî hukukçular, büluğ çağına gelmiş ve temyiz kudretine sahip kızın kendi evlenme akdini kendi iradesiyle yapabileceğine hükmetmişlerdir. Onlar, aynı durumdaki kızın herhangi bir malının satışını kendi bağımsız iradesiyle yapabileceği hükmüne kıyasla bu sonuca varmışlardır. Onlara göre bu akitlerden her biri kadının kendisine ait hakların kullanılmasıdır, birinde kendi şahsı diğerinde kendi malı söz konusudur.
Diğer alimlere göre bu kıyas, bir "kıyâs maal fârık"tır. Makîs (evlenme akdi) ile makîs aleyh (alımsatım akdi) arasında kıyasa elverişli bir benzerlik yoktur. Çünkü alım satım sözleşmesi malla ilgilidir ve bu, kadının sırf kendisine ait bir haktır.
Evlenme ise, evlenecek kadının şahsı olduğu gibi aynı zamanda ailesi ile de ilgilidir. Evlenme akdi, sadece karı ile kocayı birbirine bağlayan bir bağdan ibaret değildir; diğer taraftan iki aileyi birbirine bağlar, aileye yeni bir üyenin katılması sonucunu doğurur. Bu yeni üye, aileye karışacak, ailenin sırlarına ve ahvaline muttali olacaktır. Öyleyse, evlenme konusunda, alım satımdan faklı olarak velilerin de hakkı bulunduğu kabul etmek gerekir.
Kıyas maal fârık, sadece fıkıh konularında değil, kelam, tefsir gibi diğer konularda da geçmektedir.Kaynak:Sorularla İslamiyet
Kıyas maal fârık, sadece fıkıh konularında değil, kelam, tefsir gibi diğer konularda da geçmektedir.Kaynak:Sorularla İslamiyet
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum İçin Teşekkürler...