Fitne Çıkarandan Kurtulmak İçin Dua,Fitne,Dedikodu ve Fesatlık Yapandan Korunmak İçin Okunacak Dualar,Fitne Duası,Fitneden Korunma Duası,Fitneden Kurtulma Duası;
Fitneden korunmak için; “Allahümme innî eûzü-bike min azâbil-kabri ve min azâbinnâr ve min fitnetil mahyâ velmemâti ve min fitnetil Mesîhiddeccâl.” ( 27) (48) duâsı okunmalıdır!Fitnenin bu gün kazanmış olduğu manaya baktığımızda, onun insanlığın barış ve huzuruna yönelik bir tehdit olduğunu anlarız.
Bu anlamıyla bugün fitneden şikayetçi olmayan var mı?
Birliğimizi, dirliğimizi bozan ve hayırlara yürüyüşümüzün önünü kesen fitnenin kaynağı ne olabilir?
Yaşadığımız fitne kabilinden olayları her ne kadar zahirî sebep-sonuçlara göre açıklamaya çalışsak da, bilmeliyiz ki şeytan Ademoğlunun apaçık bir düşmanıdır ve onların Allah’ın dininde kardeş olmalarını ve birbirlerini sevmelerini kıskanır. Bu birliği bozmak için fitneyi bir silah olarak kullanır. İnsanların kalbine fitneye sebep olacak günah tohumları atar. Kalpte kabul görüp büyüyen her günah, azaların masumiyetini bozar ve onları günaha sürükler. Böyle bir insan da artık cemiyette bir fitneci olarak dolaşır ve yaşadığı toplumun uyumunu, birlik ve beraberliğini bozan bir unsur haline gelir. Böylece her günah bir fitne sebebi olur.
FİTNEDEN KURTULUŞ REÇETEMİZ
Müminleri bizzat Alemlerin Rabbi kardeş ilan etti. Kardeşler nasıl birlik-dirlik içinde olacaklarsa biz de öyle olacağız. Aramızı bozan, bizi ayrılığa gayrılığa götüren fitne tuzaklarına düşmeyeceğiz. Ama nasıl?
Uzun tartışmalara, teorik izahlara çok ihtiyaç yok aslında.
Allah Rasulü, çok basit ve uygulanabilir şekliyle çözümler sunuyor.
“Rasulullah A.S., bir gün sabah namazını kıldırdı, sonra minbere çıktı ve konuşmaya başladı. Konuşması öğleye kadar devam etti. Minberden indi, öğle namazını kıldırdı ve tekrar minbere çıktı, ikindi vaktine kadar devam eden bir konuşma yaptı. Sonra minberden indi, ikindi namazını kıldırdı. Yeniden minbere çıktı ve konuşmaya başladı. Bu konuşması da güneş batıncaya kadar devam etti. Meydana gelmiş ve bundan sonra meydana gelecek olan her şeyi bize haber verdi.” (Müslim)
Tam bir gün süren bir konuşma. Efendimiz A.S.’ın genel tutumundan çok farklıydı. O çok az konuşur, bununla birlikte çok geniş manaları ifade ederdi. Fakat Sahabe-i Kiram’dan Amr b. Ahtab R.A.’ın bu sözleri, çok özel ve çok önemli bir durumu haber vermekte. Acaba Hz. Peygamber A.S.’ı bir gün boyunca konuşturan bu önemli konu ne olabilir?
Sahabe’den Huzeyfe R.A., bu konuşmanın kıyamete kadar çıkacak olan fitnelerle ilgili olduğunu anlatıyor. Küçük büyük birçok fitnenin çıkacağını ve bunların “sıcak yaz rüzgarları gibi” bütün dünyayı kasıp kavuracağını bildiriyor.
Konuyla ilgili nakillerden anlıyoruz ki, Sahabe-i Kiram, Hz. Peygamber A.S.’ın bu konuşmalarından çok etkilenir ve fitnelerden nasıl kurtulacaklarını sorarlar.
İşte Efendimiz (A.S.)’ın gösterdiği kurtuluş reçetesi:
1- Dilini korumalı ve hiç kimse hakkında konuşmamalıdır. Çünkü fitne ortamında dil, kılıçtan daha kötü sonuçlar doğurur. (Ebu Davud, Tirmizî)
Fitne zamanında insanlar hakkında konuşmak, şeytan tarafından çok cazip gösterilir. Kişi konuştukça iyi bir iş, hatta ibadet yaptığını düşünür. Halbuki bu tür konuşmaların kanayan yarayı kaşımaktan farkı yoktur.
2- Fitne ile ilgili her türlü faaliyetten uzak durmalı. Çünkü fitne ortamında oturan, ayakta durandan; ayakta duran yürüyenden ve yürüyen koşandan daha hayırlıdır. (Müslim)
3- Kendisini koruyacak bir sığınak edinmeli. Çünkü Efendimiz A.S., “Fitne ortamından kim bir sığınak veya korunak bulursa oraya sığınarak kendini korusun.” buyrur. (Müslim)
Fitne, insanı Allah’tan uzaklaştıran her türlü karışıklık ve olumsuzluklardır. “Hasır üzerine yatan insanın bedeni çizgi çizgi o hasırdan izler taşıdığı gibi, fitneler de kalbe o şekilde tesir eder. Onları benimseyip özümseyen kalplerde, fitneler birer siyah nokta şeklinde yer eder.” (Buharî, Müslim) hadisinde belirtildiği gibi fitnelerin hedefi insanın kalbidir. O halde bu manevi düşmandan koruyacak manevi bir sığınak aramak gerekir. Fitnelerden koruyacak bu sığınak ise önünde bir takva imamı bulunan ve bütün derdi Sünnet hayatını yaşamak olan cemaattir.
4- Kendi yaşantısına dikkat etmeli ve ibadet hayatını Sünnet’e uygun bir canlılıkta devam ettirmeli. (Tirmizî) Başka bir ifade ile Rabbi ile arasını düzeltmeli. Farz ibadetlerden sünnet ve müstehap amellere kadar gücü yettiğince günlük hayatını süslemeli. Cemaatle ve tek başına yapmış olduğu tespihleri ve zikirleri aksatmamak için özel bir gayret içinde olmalı.
5- İşinin hakkını vermeli. Kendi üzerine düşen işle meşgul olmalıdır. Fitne ortamına çekecek faaliyetlerden kaçınmalıdır. Çünkü fitne adeta bir girdap gibi ucundan bulaşanı çekip, merkezine alır. (Buharî, Müslim)
Ticaret ile uğraşanlar, memurlar, amirler kısaca her iş sahibi adaletli davranmalı, kul hakkı yememeye özen göstermelidir. İnanan insan hiç konuşmasa dahi, Sünnet’e uygun yaşantısı çevresindekilere örnek olmalıdır.
6- Hiçbir müminin reddedemeyeceği güzel ve hayırlı faaliyetlerle meşgul olmalı. Kur’an ve Sünnet hayatının inanan ve inanmayan herkese ulaştırılması konusunda gerekli olan her türlü faaliyet bunun içine girer. “Fitne ortamında insanların en hayırlısı kimdir?” şeklindeki bir soruya Resulullah A.S. Efendimiz şöyle cevap vermiştir: “Hayvanları ile meşgul olup onların hakkını veren, Rabbine ibadet eden ve atının başını düşmana çevirip onları korkutan kişidir.” (Tirmizî)
Günümüzde çeşitli sebeplerle kötü ortamlara düşmüş olan insanlar, kendilerine uzanacak bir dost eli bekliyorlar. Bize düşen en büyük vazife, yukarıdaki şartların yanında, bütün gücümüzü bu tür insanlarla ilgilenmeye sarf etmektir.
SAHABE VE SELEFİN FİTNE ANLAYIŞI
Ebubekir Sifil;
Kur’an’da pek çok ayette geçen “fitne” kelimesi, içinde geçtiği ayetlere göre değişik anlamlar ifade eder. Deneme, imtihan, şaşırtma; günaha girmeye, bozgunculuğa, eziyete sebep olan şey, doğru yoldan sapma ve bela sebebi, kargaşa, bela, azap, musibet gibi manaları bunlar arasında sayabiliriz.
Kur’an’daki kullanımlarını topluca dikkate aldığımızda, fitne kelimesinin kullanılış tarzı hakkında şöyle bir çerçeve çizmemiz mümkündür: Fitne kelimesi Kur’an’da Allahu Tealâ’dan gelen bir şey hakkında kullanıldığı yerlerde ilahî bir hikmeti; Allahu Tealâ’nın emri olmaksızın kuldan kaynaklanan bir durumu anlattığı yerlerde ise, yerilmeyi ve kınanmayı hak etmiş bir durumu anlatır.
Hadislerdeki kullanım tarzlarına gelince: Genellikle hadis kitaplarının “fiten” ve “melâhim” bölümlerinde ve “Kitabu’l-Fiten” ismiyle ayrıca hazırlanmış hadis kaynaklarında fitne kelimesi, ferdî ve toplumsal bozulma, kargaşa, iç karışıklık durumlarını ifade etmek üzere kullanılmıştır. Bunun yanı sıra hadislerde bu kelimenin “kabir fitnesi”, “mal-zenginlik fitnesi”, “evlad u ıyal fitnesi” “fakirlik fitnesi”, “Deccal fitnesi” gibi farklı konuları anlatmak üzere kullanıldığı da dikkat çeker.
Sahabe ve Selef fitne kelimesinden ne anlıyordu?
Sahabe ve Asr-ı Saadet’ten hemen sonraki ilk alimler, fitne kelimesini Kur’an ve hadislerdeki anlamlarına paralel olarak iki kapsamda kullanmışlardır: Ferdî planda, fakirlik, zenginlik, evlad u ıyal gibi kendisiyle kişinin imtihan edildiği şeyleri anlatmak üzere ve toplumsal planda da Kur’an ve Sünnet’e dayalı, murad-ı ilâhiye uygun olarak yaşanan emniyet, istikrar, birlik-beraberlik ve huzurun bozulmasına ve geniş çaplı iç karışıklık halinin ortaya çıkmasına sebep olan olayları kastederek.
Mesela Muaz b. Cebel (R.A.) şöyle der: “Sizler darlık fitnesiyle imtihan edildiniz; buna sabrediniz. Bolluk fitnesiyle de imtihan edileceksiniz” (İbnu Ebî Şeybe)
Burada fitne kelimesi, ferdî planda kişinin imtihan edildiği hususları anlatmak üzere kullanılmıştır.
Yine Sahabe’den Abdullah b. Selâm (R.A.) da şöyle der: “İnsanlar, Hz. Osman’ın katledilmesiyle, kendi üzerlerine kıyamete kadar bir daha kapanmayacak bir fitnenin kapısını açtılar.” (İbnu Abdilber)
Burada ise, “fitne”nin toplumsal boyuttaki kargaşa, birlik ve dirliğin bozulması anlamında kullanıldığını görüyoruz.
Aşağıdaki nakilde ise “fitne” kelimesinin, yukarıda zikrettiğimiz iki anlamı da kapsayacak tarzda kullanıldığı dikkat çeker:
Hz. ömer (R.A.) bir gün yanındakilere, “Kim bize fitnelerden bahsedecek?” diye sorar. Hz. Huzeyfe (R.A.) “Ben” der ve şöyle devam eder: “Kişinin evlad u ıyali dolayısıyla düşeceği fitneye, sadaka, namaz ve oruç kefaret olur.” Hz. Ömer (R.A.), “Ben bu tür fitneyi kastetmemiştim. Benim kastettiğim, deniz dalgaları gibi dalgalanacak olan fitnedir” deyince Huzeyfe (R.A), “Seninle o fitne arasında kapalı bir kapı vardır” der. (Buharî, Müslim, Tirmizî)
Bu minval üzere devam eden bu hadiste Sahabe’nin, “fitne” kelimesini yukarıda zikrettiğimiz iki anlamda da kullandığı görülür.
Aynı şekilde Tabiun’dan Said b. el-Müseyyeb (Rh.A.) şöyle der: “İlk fitne -yani Hz. Osman (R.A.)’ın şehid edilmesi- vuku buldu ve (ondan itibaren ikinci fitneye kadar) Bedir Savaşı’na katılmış sahabilerden kimse kalmadı. Sonra ikinci fitne -yani Harre Vakası- vuku buldu ve (ondan itibaren üçüncü fitneye kadar) Hudeybiye’de bulunanlardan kimse kalmadı. Sonra üçüncü fitne vuku buldu ve sahabilerin hepsi vefat edene kadar kalkmadı.” (Kaynaklarda, Buharî ve Abdürrezzâk tarafından nakledilen bu rivayette geçen “üçüncü fitne” nin, Ebû Hamza el-Haricî adlı kişinin isyan hareketi olduğu zikredilir.)
Yine Tabiun’dan İbn-i Sirîn’in, Hadis ilminde son derece önemli olan “hadisi nakledenleri sorma” hadisesi hakkındaki meşhur sözü şöyledir: “Fitne zuhur edene kadar hadisleri toplayanlar isnad aramazlar (hadislerin rivayetçi zincirlerini sormazlar)dı. Ne zaman ki fitne zuhur etti: “Bize ravilerinizin adlarını söyleyin” demeye başladılar” (Müslim)
Burada “fitne” kelimesinin, yukarıda zikrettiğimiz ikinci anlamda, yani İslâm’ın getirdiği toplumsal emniyet, huzur ve istikrarın bozulup, geniş çaplı iç karışıklıkların çıkması anlamında kullanıldığı açıktır.
Fitne kelimesinin yanlış anlaşılmasına bir örnek:
Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ın (R.A.) Haricî bir genç ile tartışırken aralarında geçen şu konuşma, fitne kelimesinin Sahabe’de nasıl bir çağrışım alanına sahip olduğunu çarpıcı bir şekilde gösterir:
Haricî:
- Ey Ebu Abdurrahman! Allah’ın Kitab’ında zikrettiği şu ayeti işitmiyor musun?: “Eğer mü’minlerden iki zümre birbiriyle vuruşursa, aralarını bulup barıştırın. Eğer onlardan biri diğerine karşı halâ saldırıyorsa, o saldırganla Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın” (Hucurat/9) Allah’ın Kitab’ında zikrettiği gibi müslümanlar arasındaki harbe katılıp savaşmaktan seni nasıl bir düşünce uzak tuttu?
İbn-i Ömer (R.A.):
- Ey kardeşimin oğlu! Okuduğun bu ayeti delil edinip müslümanlarla savaşmaktansa, Yüce Allah’ın, içinde büyük tehditler zikrettiği şu ayeti delil getirip, ona göre hareket etmem bana daha sevimlidir: “Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası içinde ebedî kalıcı olmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap ve lânet etmiştir ve ona çok büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa, 92)
Haricî:
- Allahu Tealâ, “Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamıyla Allah’ın oluncaya kadar onlarla muharebe edin” (Enfâl/39) buyruyor.
İbn-i Ömer (R.A):
- Biz Rasulullah zamanında müslümanlar henüz sayıca az iken, o harbi müşriklere karşı yaptık. O zaman kişi dini hususunda fitneye, musibete uğratılır ve kendisine baskı yapılırdı. Müşrikler ya onu öldürürler veya sımsıkı bağlarlardı. Nihayet müslümanlar çoğaldı; artık hiçbir fitne kalmadı. (Buharî)
Abdullah b. Ömer (R.A.) burada, Haricî gencin zikrettiği ayetteki fitne kelimesinin, müslümanlar arasındaki ihtilafı değil, küfür ve şirki ifade ettiğini anlatır. Haricî genç ise bu kelimeyi, müslümanlardan bir grubun görüşünü diğerlerinin kabul etmemesinden doğan ihtilaf olarak anlamış ve Enfal Suresi 39’uncu ayete dayanarak onlarla savaşmanın bir görev olduğu şeklindeki yanlış sonuca varmıştır.
Günümüzde fitne anlayışı:
Günümüzde fitne kelimesi, halk arasında çoğu kere yanlış olarak hal-i hazırdaki durum ve gidişatın değişmesine veya bozulmasına yönelik herhangi bir girişimi anlatmak için kullanılmakta. Üstelik bu durum ve gidişat nasıl olursa olsun! İsterse İslâm ile taban tabana zıt olsun! Oysa şu hususun iyice bilinmesi gerekir ki, İslâm’a aykırı herhangi bir durum ve anlayışın bizzat kendisi fitnedir ve istikrarın korunması, birlik-beraberliğin bozulmaması gibi gerekçelerle muhafaza edilmeye çalışılması bizzat “fitne”nin muhafaza edilmeye çalışılması anlamına gelir.
Nitekim İbn-i Abbas, Katade, Mücahid, Hasan-ı Basrî, Süddî ve daha birçok müfessir, yukarıdaki rivayette geçen Enfal/39 ayetindeki “fitne” kelimesinin “şirk” anlamında olduğunu söylerler. İbn-i Zeyd ve daha başkaları da “küfür” anlamında olduğunu ifade ederler.
Bu görüşleri nakleden Taberî ve Kurtubî gibi müfessirler de, bu tefsir şekillerini esas alarak konuyu şöyle açıklarlar: “Müşriklerle savaşın; ta ki Allah’a şirk koşulmasın ve O’ndan başkasına ibadet edilmesin. Putlara ve sahte ilâhlara kulluk edilmesin. Böylece yeryüzünde Allah’ın kulları üzerindeki küfür ve şirk belası ortadan kalksın ve kâfir ve müşriklerin müminlere uyguladığı eza ve cefalar son bulsun.”
Bütün bunlardan anlıyoruz ki, yüce dinimizin bizden istediği şeyleri fert ve toplum olarak arzu edilen seviyede yerine getirmekten bizi alıkoyan ne varsa fitnedir. Yerine göre varlık ve yokluk, yerine göre evlad u ıyal, yerine göre toplumsal kargaşa ve huzursuzluk, yerine göre Deccal… Bütün bunlar, dinimizi ideal ölçülerde yaşamamıza ve hayatımızı sırat-ı müstakim üzere sürdürmemize engel teşkil ettikleri anda, birer fitnedirler.
Ne türlü olursa olsun, hayatımızı rıza-yı ilâhî doğrultusunda yaşamamıza mani olan her türlü fitne konusunda Tabiun’un ileri gelenlerinden ibn-i Ebî Müleyke’nin şu duasıyla Rabbimize iltica edelim:
“Allah’ım! Geriye (İslam öncesi cahiliye anlayışına) dönmekten yahut dinimizde fitneye uğramaktan sana sığınırız.” (Buhârî, Müslim)
Allah yar ve yardımcımız olsun...Rabbim ettiğimiz tüm duaları kabul etsin inşallah!
Comments
Post a Comment
Yorum İçin Teşekkürler...