Ezan ve kamet bebeğe yapılan ilk iman telkinidir. Çünkü ezanın mana ve muhtevasında tekbir, tevhid, nubuvvet ve namaz gibi dinin esasları bulunmaktadır. Usul olarak yeni doğan bebeğe, babası veya kim ismini verecekse sağ kulağı göğse gelecek şekilde kucağına alır. Normal sesle ezan okur. Sonra da ‘Yavrum, senin ismini (Abdullah)….. koyduk. Allah sana bereket versin’ der.
ـ3ـ وعن أبى رافع رضِىَ اللَّهُ عنهُ قال : ] رَأيْتُ رَسُولَ اللَّهِ # أذَّنَ في أُذُنِ الحسنِ بنِ عليّ رضى اللَّهُ عنه حينَ وَلدتْهُ فاطمةُ رَضِىَ اللَّهُ عنها [. أخرجه أبو داود والترمذى وصححه.زاد رزين: وقرأ في أذنِهِ سورةَ ا“خص وحنَّكهُ بتمرةٍ وسماهُ .3
Ebu Rafi (r.anh) anlatıyor: "Hasan bin Ali (r.anh) dünyaya geldi zaman Peygamber (s.a.v.)'in onun kulağına ezan okuduğunu gördüm."
(Ebu Davud, Edeb, 107 - 116, (5105); Tirmizî, Edahî,16 - 17 (1514); Ahmed b. Hanbel, VI / 9,291).
Tirmizî hadisin sahih olduğunu söylemiştir.
Rezîn şu ziyadeyi kaydeder: "Kulağına İhlas sûresini okudu, hurma ile tahnik etti ve ismini koydu
Yeni doğan çocuğa tatlı bir şey çiğneyerek ağzına vermek, dudağına sürmek Sunnet-i seniye’dir. Bunu sâlih bir kimsenin yapması ise mendubdur. Kuru üzüm ve şeker gibi tatlılarla yapılabilirse de kuru hurma ile yapmak mustehabdır, daha faziletlidir.
Âişe (radiyallahu anhâ) Vâlidemiz der ki:
“Yeni doğan çocuklar Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) getirilirdi. O da bunlara mubârak olmaları için duâ eder ve ağzında yumuşattığı hurmanın suyunu çocuğun ağzına sıkardı.”
(Muslim: 2147)
Âlimlerin büyük çoğunluğu yeni doğan çocuğa yedinci günde isim vermenin daha fazîletli olduğu görüşüne varmış ve şöyle demişlerdir:
"Enes b. Mâlik'in (Allah ondan râzı olsun) rivâyet ettiği hadis, sadece doğduğu ilk günde bebeğe isim vermenin câiz olduğuna delâlet eder. Fakat mustehab olduğuna delâlet etmez." (el-Muğnî, c: 9, s: 356)
Mâliki mezhebinin bazı âlimleri ile Nevevî -Hanbelilerin bir görüşü de bu doğrultudadır- şöyle demişlerdir:
"Doğduğu ilk günde çocuğa isim vermek mustehabdır. Aynı şekilde yedinci günde de isim vermek mustehabdır."
Nevevî (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir:
"Sünnet olan; doğumunun yedinci gününde veya doğduğu günde çocuğa isim vermektir."("el-Ezkâr", s: 286). Bkz: ("el-İnsaf", c: 4, s: 111)
Akika Kurbanı :
Yeni doğan çocuğun yedinci günde saçlarının kesilmesi (traş edilmesi) ve aynı günde Akika kurbanının kesilmesi sünnettendir.
Nitekim Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bu konuda şöyle buyurmuştur:
(( كُلُّ غُلَامٍ رَهِينَةٌ بِعَقِيقَتِهِ، تُذْبَحُ عَنْهُ يَوْمَ سَابِعِهِ، وَيُـحْلَقُ وَيُسَمَّى.)) [ رواه الترمذي وأوب داود وصححه الألباني في إرواء الغليل ]
"Yeni doğan her çocuk, Akika'sı ile rehindir (Akika'sı kesilmeden ölürse, kıyâmet günü anne ve babasına şefaat etmekten men edilir). Akika'sı doğumunun yedinci gününde kesilir, başı traş edilir ve o günde kendisine isim verilir."
(Tirmizî; Edahi 23, hadis no: 1572- 1522; Ebu Dâvud; Edahi 21, hadis no: (2837, 2838 - 3838;Nesai, Akika 5, (7, 166); Elbânî, "İrvâu'l-Ğalîl'; hadis no: 1165'de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.)
Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: Hasan bin Ali (r.anh) için akika olarak bir koyun kurban etti ve:
"Ey Fatıma!" dedi, "Çocuğun başını tıraş ettir ve saçının ağırlığınca gümüş tasadduk et!"
Bu emir üzerine saçı tarttık, ağırlığı bir dirhem veya buna yakın bir şeydi.
(Tirmizi, Edahi 20, (1519)
Cafer İbnu Muhammed, babasından o da Fatıma (r.anha)'dan rivayet ettiğine göre, Fatıma, Hasan ve Huseyin'in, Zeyneb'in, Ummu Kulsum (r.anha)'nın saçlarını tarttı. Bunların ağırlığınca gümüş tasadduk etti.
(Muvatta, Akika 2, (2, 501)
Âişe'den (Allah ondan râzı olsun) rivâyet olunduğuna göre o Akika kurbanı hakkında şöyle demiştir:
((يـُجْعَلُ جُدوُلاً ، يُؤْكَلُ وَيُطْعَمُ.)) [ رواه ابن أبي شيبة في المصنف ]
"(Akika kurbanının etleri), kemikleri kırılmadan ve her kemik başka bir kemikle karıştırılmadan mafsaldan kesilir, sonra ondan yenir (sahibi ondan yer) ve (başkalarına da)yedirilir."
(İbn-i Ebî Şeybe, el-Musannef).
Muhammed b. Salih el-Useymîn, hadiste geçen ( جُدوُلاً ) lafzını şöyle açıklamıştır: "Yani, azalara ayrılır ve kemikleri kırılmaz. Aksine azalar, mafsallarından (eklem yerlerinden)kesilir."
('eş-Şerhu'l-Mumti'; c: 7, s: 545)
Amr b. Şuayb babasından, o da dedesinden rivâyet ettiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
(( مَنْ وُلِدَ لَهُ وَلَدٌ فَأَحَبَّ أَنْ يَنْسُكَ عَنْهُ فَلْيَنْسُكْ، عَنِ الْغُلَامِ شَاتَانِ مُكَافِئَتَانِ، وَعَنِ الْجَارِيَةِ شَاةٌ.)) [ رواه أبو داود وحسنه الألباني في صحيح أبي داود ]
"Her kimin bir çocuğu olur da onun için kurban (Akika kurbanı) kesmek isterse, onu kessin. Erkek çocuğu için birbirine denk iki, kız çocuğu için ise tek koyunkessin"
(Ebu Davud; hadis no:2842; Elbânî; "Sahîh-i Ebî Davud"da hadis hasendir" demiştir)
Bir kimse, çocuğa yedinci günden başka bir günde isim verirse veya Akika kurbanını yedinci günden başka bir günde keserse, bunda herhangi bir sakınca yoktur.
Aynı şekilde Akika kurbanını bir günde keser, saçlarını da başka bir günde traş ederse, bunda da herhangi bir sakınca yoktur.
İbn-i Abdilberr (Allah ona rahmet etsin) bu konuda şöyle demiştir:
"Çocuğun Akika kurbanının kesildiği günde başının traş edilmesine gelince, âlimler bunu mustehab olarak görürlerdi." (İbn-i Kayyim; "Tuhfetu'l-Mevlûd"; s: 67).
Not :
Çocuğun sol kulağına kamed hadisinin zayıflığı:
من ولد له مولود، فأذن في أذنه اليمنى، وأقام في أذنه اليسرى ؛لم تضره أم الصبيان
Huseyin bin Ali (r.anh) rivayetine göre ise Peygamberimiz bu adetlerinin hikmeti hususunda da şöyle buyurmuşlardır:
“Kimin bir çocuğu olur da, sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okursa, o çocuğa ummu sıbyan hastalığı (cin) zarar vermez.”
(Feyzu'l-Kadir, 6:237; Beyhaki; Ebû Ya’lâ, el-Musned, 4/1602; İbn es-Sunni, Amelu’l-Yevmi ve’l-Leyle, 200/617)
Elbani bu hadis hakkında "uydurmadır" demiştir.
Râvilerinden olan, Yahyâ b. el-Alâ er-Râzî ve Mervân b. Suleyman, hadis uydurmuşlardır.
Hadisin senedinde yer alan Mervan b. Salim el-Ğifarî “metruk (rivayetlerine itibar edilmez)” bir kimse olduğundan bu rivayet zayıf kabul edilmiştir. (Mecmau’z-Zevaid, hadis no: 6206)
Bu hadisin uydurma olduğu, zikirler ve virdler hakkında kitab yazan bir kısım ilim ehlinin gözünden kaçmıştır. İmam en-Nevevî (rahimehullah) rivâyetin zayıflığına işaret dahi etmeden kitabında bu hadisi zikreder. Kitabı şerheden İbn Allân (6 / 95)hadis hakkında susarak senedi hakkında hiç bir şey söylemez!
en-Nevevî’den sonra gelen İbn Teymiyye hadisi el-Kelimu’t-Tayyib’te, öğrencisi olan İbn Kayyım da ona tabî olarak el-Vâbil es-Sayyib’te hadisi zikrederler. Ancak her ikisi de rivâyeti yâni zikrolunduğuna göre kelimesi ile başlattıklarından, bu sözle hadisin zayıf olduğuna işaret etmişlerdir. Gerçi bu, o ikisinden hadisin zayıflığına sukût etme mesuliyyetini kaldırsa bile, hadisi kitablarında zikretme mesuliyyetini kaldırmaz. Çünkü onların bu sözlerinde hadisin uydurma olduğuna değil, yalnız zayıf olduğuna işaret vardır. Yoksa öyle olmasaydı hadisi kitablarına almazlardı. Bunu, her ikisinin kitablarına muttali olan herkes anlar. Bu konudaki yanlış anlaşılma gayet açıktır. Çünkü onlardan sonra gelen birisi, o ikisinin bu hükmüne aldanarak; « her ikiside büyük imamlardır, bunda bir beis yoktur, zayıf hadis ile fadâilu’l-a’mâl’da amel edilir » diyebilir. Veya bu hadis, zannınca zayıf olduğundan başka bir zayıf hadis için bunu şahid olarak sayıp hadisi böylece kuvvetlendirir. Bu esnada her iki rivâyetin zayıflığının şiddetli olmaması şartını da unutarak bunu yapabilir.
Bu zikrettiğimiz yanlışa düşen kişiyi örnek verebiliriz; et-Tirmizî zayıf bir senedle Ebî Râfi’den, onun şöyle dediğini rivâyet eder:
رأیت رسول الله صلى الله عليه وسلم أَذَّنَ في أُذْنِ الحسن بن علي حين ولدته فاطمة بالصلاة
"Rasûlullâh (s.a.v.)’i gördüm Fâtıma, el-Hasen b. Ali’yi doğurunca, kulağına ezan okudu."
et-Tirmizî şöyle der: « Hadis sahihtir, amel bu hadis üzeredir! »
Sunen-i şerheden el-Mubârekfurî, hadisin senedinin zayıf olduğunu açıkladıktan sonra şöyle der: « Hadis zayıf olmasına rağmen nasıl olurda amel bu hadis üzeredir? Derim ki : Evet, bu hadis zayıftır, ancak el-Hasen b. Ali hadisini, Ebû Ya’lâ ve İbn Sunni’nin rivâyet ettikleri diğer bir hadis destekleyib kuvvetlendirmektedir. »!
Düşün, nasıl da zayıf bir hadisi uydurma bir hadis ile kuvvetlendiriyor. Tabi ki bunun sebebi, hadisin uydurma olduğunu bilmeyişinden ve zikrettiğimiz ilim ehlinin bu hükmüne aldanışından dolayıdır.
Konuyla ilgili başka bir hadis ise :
أن النبي صلى الله عليه وسلم أَذَّنَ في أُذْنِ الحسن بن علي یوم ولد، وأقام في أذنه اليسرى
"Peygamber (s.a.v.) el-Hasen b. Ali doğduğu gün kulağına ezan okur, sol kulağına da kâmet getirir."
(El- Beyhaki, eş-Şuab)
Bu hadisin, et-Tirmizî de gelen zayıf hadis için şahid olması imkansızdır. Çünkü bu rivâyetin senedinde, biri yalancı ve biri de metrûk (terkedilmiş) olmak üzere iki râvi vardır.
Ancak tuhaf olan el-Beyhakî ve İbn Kayyım gibi iki büyük alimin hadis hakkında zayıf hükmüyle yetinmeleridir!
ـ3ـ وعن أبى رافع رضِىَ اللَّهُ عنهُ قال : ] رَأيْتُ رَسُولَ اللَّهِ # أذَّنَ في أُذُنِ الحسنِ بنِ عليّ رضى اللَّهُ عنه حينَ وَلدتْهُ فاطمةُ رَضِىَ اللَّهُ عنها [. أخرجه أبو داود والترمذى وصححه.زاد رزين: وقرأ في أذنِهِ سورةَ ا“خص وحنَّكهُ بتمرةٍ وسماهُ .3
Ebu Rafi (r.anh) anlatıyor: "Hasan bin Ali (r.anh) dünyaya geldi zaman Peygamber (s.a.v.)'in onun kulağına ezan okuduğunu gördüm."
(Ebu Davud, Edeb, 107 - 116, (5105); Tirmizî, Edahî,16 - 17 (1514); Ahmed b. Hanbel, VI / 9,291).
Tirmizî hadisin sahih olduğunu söylemiştir.
Rezîn şu ziyadeyi kaydeder: "Kulağına İhlas sûresini okudu, hurma ile tahnik etti ve ismini koydu
Yeni doğan çocuğa tatlı bir şey çiğneyerek ağzına vermek, dudağına sürmek Sunnet-i seniye’dir. Bunu sâlih bir kimsenin yapması ise mendubdur. Kuru üzüm ve şeker gibi tatlılarla yapılabilirse de kuru hurma ile yapmak mustehabdır, daha faziletlidir.
Âişe (radiyallahu anhâ) Vâlidemiz der ki:
“Yeni doğan çocuklar Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) getirilirdi. O da bunlara mubârak olmaları için duâ eder ve ağzında yumuşattığı hurmanın suyunu çocuğun ağzına sıkardı.”
(Muslim: 2147)
Âlimlerin büyük çoğunluğu yeni doğan çocuğa yedinci günde isim vermenin daha fazîletli olduğu görüşüne varmış ve şöyle demişlerdir:
"Enes b. Mâlik'in (Allah ondan râzı olsun) rivâyet ettiği hadis, sadece doğduğu ilk günde bebeğe isim vermenin câiz olduğuna delâlet eder. Fakat mustehab olduğuna delâlet etmez." (el-Muğnî, c: 9, s: 356)
Mâliki mezhebinin bazı âlimleri ile Nevevî -Hanbelilerin bir görüşü de bu doğrultudadır- şöyle demişlerdir:
"Doğduğu ilk günde çocuğa isim vermek mustehabdır. Aynı şekilde yedinci günde de isim vermek mustehabdır."
Nevevî (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir:
"Sünnet olan; doğumunun yedinci gününde veya doğduğu günde çocuğa isim vermektir."("el-Ezkâr", s: 286). Bkz: ("el-İnsaf", c: 4, s: 111)
Akika Kurbanı :
Yeni doğan çocuğun yedinci günde saçlarının kesilmesi (traş edilmesi) ve aynı günde Akika kurbanının kesilmesi sünnettendir.
Nitekim Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bu konuda şöyle buyurmuştur:
(( كُلُّ غُلَامٍ رَهِينَةٌ بِعَقِيقَتِهِ، تُذْبَحُ عَنْهُ يَوْمَ سَابِعِهِ، وَيُـحْلَقُ وَيُسَمَّى.)) [ رواه الترمذي وأوب داود وصححه الألباني في إرواء الغليل ]
"Yeni doğan her çocuk, Akika'sı ile rehindir (Akika'sı kesilmeden ölürse, kıyâmet günü anne ve babasına şefaat etmekten men edilir). Akika'sı doğumunun yedinci gününde kesilir, başı traş edilir ve o günde kendisine isim verilir."
(Tirmizî; Edahi 23, hadis no: 1572- 1522; Ebu Dâvud; Edahi 21, hadis no: (2837, 2838 - 3838;Nesai, Akika 5, (7, 166); Elbânî, "İrvâu'l-Ğalîl'; hadis no: 1165'de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.)
Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: Hasan bin Ali (r.anh) için akika olarak bir koyun kurban etti ve:
"Ey Fatıma!" dedi, "Çocuğun başını tıraş ettir ve saçının ağırlığınca gümüş tasadduk et!"
Bu emir üzerine saçı tarttık, ağırlığı bir dirhem veya buna yakın bir şeydi.
(Tirmizi, Edahi 20, (1519)
Cafer İbnu Muhammed, babasından o da Fatıma (r.anha)'dan rivayet ettiğine göre, Fatıma, Hasan ve Huseyin'in, Zeyneb'in, Ummu Kulsum (r.anha)'nın saçlarını tarttı. Bunların ağırlığınca gümüş tasadduk etti.
(Muvatta, Akika 2, (2, 501)
Âişe'den (Allah ondan râzı olsun) rivâyet olunduğuna göre o Akika kurbanı hakkında şöyle demiştir:
((يـُجْعَلُ جُدوُلاً ، يُؤْكَلُ وَيُطْعَمُ.)) [ رواه ابن أبي شيبة في المصنف ]
"(Akika kurbanının etleri), kemikleri kırılmadan ve her kemik başka bir kemikle karıştırılmadan mafsaldan kesilir, sonra ondan yenir (sahibi ondan yer) ve (başkalarına da)yedirilir."
(İbn-i Ebî Şeybe, el-Musannef).
Muhammed b. Salih el-Useymîn, hadiste geçen ( جُدوُلاً ) lafzını şöyle açıklamıştır: "Yani, azalara ayrılır ve kemikleri kırılmaz. Aksine azalar, mafsallarından (eklem yerlerinden)kesilir."
('eş-Şerhu'l-Mumti'; c: 7, s: 545)
Amr b. Şuayb babasından, o da dedesinden rivâyet ettiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
(( مَنْ وُلِدَ لَهُ وَلَدٌ فَأَحَبَّ أَنْ يَنْسُكَ عَنْهُ فَلْيَنْسُكْ، عَنِ الْغُلَامِ شَاتَانِ مُكَافِئَتَانِ، وَعَنِ الْجَارِيَةِ شَاةٌ.)) [ رواه أبو داود وحسنه الألباني في صحيح أبي داود ]
"Her kimin bir çocuğu olur da onun için kurban (Akika kurbanı) kesmek isterse, onu kessin. Erkek çocuğu için birbirine denk iki, kız çocuğu için ise tek koyunkessin"
(Ebu Davud; hadis no:2842; Elbânî; "Sahîh-i Ebî Davud"da hadis hasendir" demiştir)
Bir kimse, çocuğa yedinci günden başka bir günde isim verirse veya Akika kurbanını yedinci günden başka bir günde keserse, bunda herhangi bir sakınca yoktur.
Aynı şekilde Akika kurbanını bir günde keser, saçlarını da başka bir günde traş ederse, bunda da herhangi bir sakınca yoktur.
İbn-i Abdilberr (Allah ona rahmet etsin) bu konuda şöyle demiştir:
"Çocuğun Akika kurbanının kesildiği günde başının traş edilmesine gelince, âlimler bunu mustehab olarak görürlerdi." (İbn-i Kayyim; "Tuhfetu'l-Mevlûd"; s: 67).
Not :
Çocuğun sol kulağına kamed hadisinin zayıflığı:
من ولد له مولود، فأذن في أذنه اليمنى، وأقام في أذنه اليسرى ؛لم تضره أم الصبيان
Huseyin bin Ali (r.anh) rivayetine göre ise Peygamberimiz bu adetlerinin hikmeti hususunda da şöyle buyurmuşlardır:
“Kimin bir çocuğu olur da, sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okursa, o çocuğa ummu sıbyan hastalığı (cin) zarar vermez.”
(Feyzu'l-Kadir, 6:237; Beyhaki; Ebû Ya’lâ, el-Musned, 4/1602; İbn es-Sunni, Amelu’l-Yevmi ve’l-Leyle, 200/617)
Elbani bu hadis hakkında "uydurmadır" demiştir.
Râvilerinden olan, Yahyâ b. el-Alâ er-Râzî ve Mervân b. Suleyman, hadis uydurmuşlardır.
Hadisin senedinde yer alan Mervan b. Salim el-Ğifarî “metruk (rivayetlerine itibar edilmez)” bir kimse olduğundan bu rivayet zayıf kabul edilmiştir. (Mecmau’z-Zevaid, hadis no: 6206)
Bu hadisin uydurma olduğu, zikirler ve virdler hakkında kitab yazan bir kısım ilim ehlinin gözünden kaçmıştır. İmam en-Nevevî (rahimehullah) rivâyetin zayıflığına işaret dahi etmeden kitabında bu hadisi zikreder. Kitabı şerheden İbn Allân (6 / 95)hadis hakkında susarak senedi hakkında hiç bir şey söylemez!
en-Nevevî’den sonra gelen İbn Teymiyye hadisi el-Kelimu’t-Tayyib’te, öğrencisi olan İbn Kayyım da ona tabî olarak el-Vâbil es-Sayyib’te hadisi zikrederler. Ancak her ikisi de rivâyeti yâni zikrolunduğuna göre kelimesi ile başlattıklarından, bu sözle hadisin zayıf olduğuna işaret etmişlerdir. Gerçi bu, o ikisinden hadisin zayıflığına sukût etme mesuliyyetini kaldırsa bile, hadisi kitablarında zikretme mesuliyyetini kaldırmaz. Çünkü onların bu sözlerinde hadisin uydurma olduğuna değil, yalnız zayıf olduğuna işaret vardır. Yoksa öyle olmasaydı hadisi kitablarına almazlardı. Bunu, her ikisinin kitablarına muttali olan herkes anlar. Bu konudaki yanlış anlaşılma gayet açıktır. Çünkü onlardan sonra gelen birisi, o ikisinin bu hükmüne aldanarak; « her ikiside büyük imamlardır, bunda bir beis yoktur, zayıf hadis ile fadâilu’l-a’mâl’da amel edilir » diyebilir. Veya bu hadis, zannınca zayıf olduğundan başka bir zayıf hadis için bunu şahid olarak sayıp hadisi böylece kuvvetlendirir. Bu esnada her iki rivâyetin zayıflığının şiddetli olmaması şartını da unutarak bunu yapabilir.
Bu zikrettiğimiz yanlışa düşen kişiyi örnek verebiliriz; et-Tirmizî zayıf bir senedle Ebî Râfi’den, onun şöyle dediğini rivâyet eder:
رأیت رسول الله صلى الله عليه وسلم أَذَّنَ في أُذْنِ الحسن بن علي حين ولدته فاطمة بالصلاة
"Rasûlullâh (s.a.v.)’i gördüm Fâtıma, el-Hasen b. Ali’yi doğurunca, kulağına ezan okudu."
et-Tirmizî şöyle der: « Hadis sahihtir, amel bu hadis üzeredir! »
Sunen-i şerheden el-Mubârekfurî, hadisin senedinin zayıf olduğunu açıkladıktan sonra şöyle der: « Hadis zayıf olmasına rağmen nasıl olurda amel bu hadis üzeredir? Derim ki : Evet, bu hadis zayıftır, ancak el-Hasen b. Ali hadisini, Ebû Ya’lâ ve İbn Sunni’nin rivâyet ettikleri diğer bir hadis destekleyib kuvvetlendirmektedir. »!
Düşün, nasıl da zayıf bir hadisi uydurma bir hadis ile kuvvetlendiriyor. Tabi ki bunun sebebi, hadisin uydurma olduğunu bilmeyişinden ve zikrettiğimiz ilim ehlinin bu hükmüne aldanışından dolayıdır.
Konuyla ilgili başka bir hadis ise :
أن النبي صلى الله عليه وسلم أَذَّنَ في أُذْنِ الحسن بن علي یوم ولد، وأقام في أذنه اليسرى
"Peygamber (s.a.v.) el-Hasen b. Ali doğduğu gün kulağına ezan okur, sol kulağına da kâmet getirir."
(El- Beyhaki, eş-Şuab)
Bu hadisin, et-Tirmizî de gelen zayıf hadis için şahid olması imkansızdır. Çünkü bu rivâyetin senedinde, biri yalancı ve biri de metrûk (terkedilmiş) olmak üzere iki râvi vardır.
Ancak tuhaf olan el-Beyhakî ve İbn Kayyım gibi iki büyük alimin hadis hakkında zayıf hükmüyle yetinmeleridir!
Comments
Post a Comment
Yorum İçin Teşekkürler...