Sekine duasının ehemmiyetinin yeterince idrak edilmediği ve evrad u ezkar dünyamızda hak ettiği yeri almadığı kanaatindeyiz. Bu sebeple bu yazımızda Bediüzzaman Hazretlerinin evrad u ezkar hayatına kısaca bir göz atıp evradları içinde olan Sekine isimli ve kendine daimi vird edinerek bütün evradları zamanla değiştiği halde hiç bırakmadığı bu dua hakkındaki mülahazamızı sunmaya çalışacağız.
Bediüzzaman Hazretlerinin Evrad Hayatı:
Bediüzzaman Hazretlerinin telif etmiş olduğu Risale-i Nur Külliyatı gerek bu asrın, gerekse önümüzdeki asrın beşeriyetini fikir karanlıklarından kurtarıp tenvir ve irşad edecektir. (1) İman ve Kur’an hizmetinde böyle büyük bir çığır açan, Bediüzzaman Hazretleri, evrâd u ezkâr mevzuunda hiç mi hiç kusur etmemiş, en ağır meşguliyetlerinde dahi evradını okumuştur. Mehmed Feyzi Efendi Üstadın evraddaki hassasiyetini şöyle ifade etmiştir: “Gecelerde sabaha kadar calib-i dikkat bir hal-i haşiane ile ubudiyette bulunurlar. Yaz ve kış bu adetleri tahalluf etmez (geri kalmaz). Teheccüd ve münacaat ve evradlarını asla terk etmezler. Hatta bir Ramazan’da pek şiddetli hastalıkta altı gün bir şey yemeden savm-ı visal (iki gün üst üste iftar etmeden oruç tutmak) içinde ubudiyetteki mücahedelerini terk etmediler. Komşuları her zaman derler ki: “Biz sizin üstadınızın sekiz sene yaz ve kış geceleri, aynı vakitlerde, sabaha kadar hazin ve muhrik sadasıyla münacat seslerini dinler ve böyle fasılasız devamlı mücahedesine hayretler içinde kalırdık.” (2)
Bediüzzaman Hazretlerinin evrad u ezkar hayatını merak eden Fas’ın en büyük mütefekkirlerinden biri olan Taha Abdurrahman Bediüzzaman Hazretlerinin okuduğu evrad kitabı Hizbu’l-Hakaiki görünce şunları söyler:
“İşte bu, Muazzam Külliyat’ın menbaı,bu derecede kalblerde ve ruhlarda tesir eden böyle bir eserin arkasında, böyle kuvvetli ve kesif bir ibadet olduğunu tahmin ediyordum. Onun için ısrarla Bediüzzaman’ın evradını soruyordum. Kalb etrafında günlük meşgalelerden, günahlardan biriken perdeler, muhatabın kalbinde ve ruhunda tesir edecek bir cümlenin kalbin ta derinliğinden gelip çıkmasına mani olurlar.
Bu sebebden, bu Nurlar’da madem ki, külli bir tesir var, bu, o derslerin, kalbin tam umkundan ve derinliğinden geldiğine en büyük delildir. Bu derinliğin arkasında da böyle kuvvetli bir evrad vardır.” (3)
Evradlarından “Sekine” :
Sekine duası hakkındaki mevzulara girmeden önce risalelerdeki gaybi işaretlerin ne kadar hakikat olduğunu ve Bediüzzaman Hazretlerinin evradları içinde sekine duasını neden hiç değiştirmediğini değerlendirelim.
Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur’un birçok yerinde gaybi işaretlerden bahseder. Risale-i Nurlardaki gaybi işaretler ve haberlere ne kadar itimat edeceğimizi Risalelerin ve Bediüzzaman Hazretlerinin ortaya koyduğu neticeye bakarak karar verebiliriz. Zira Merhum Ziya Paşa “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz /Şahsın görünür, rütbe-i aklı eserinde.”der. Bu sebeple Risale-i Nur Külliyatının nasıl bir eser olduğunu ve Bediüzzaman Hazretlerini anlamak için risaleleri okuyan ve inceleyenler üzerinde ne gibi etkiler ve sonuçlar hâsıl ettiğini tespit etmek yerinde olacaktır. Her yaştan ve her tahsil seviyesinde bulunan insanlara hitap eden risaleler dünya çapında kırktan fazla dile tercüme edilmiştir.
1- ‘Abkariyet’ dediğimiz, ilimde ve derste mükemmeliyet ve kusursuzluk..
2- ‘Mütemeyyiz bir Sülûk’. Yani, diğer akranından sıyrılmış farklı bir meslek sahibi oluşu..
3- ‘İrade ve Salâbet’. Acib bir irade ve Salabet..
İmam Nursi’nin salâbetini anlatırken, şöyle tarif ediyordu: “Ne bir anlaşma ve teklif onu sarsabilmiş, ne dünyevî bir meta’ onu aldatabilmiş, ne bir mansıb ve makam onu şaşırtabilmiştir. Bütün bu acib cereyanlar, Onu başladığı noktadaki hedefinden asla ayıramamıştır.”
4- ‘İnsan-ı Mürhef’ dediğimiz çok hassas ve çok şefkatli insan. Yani, bir karıncayı ezmekten incinen, yaprağın kopup düşmesinden müteessir olan bir insan.. kafire bakıp ona adavet etmeyip, imanı için acıyan ve şefkat eden bir insan..” (5)
Dünya çapında böyle hizmetlere sebep olan Risale-i Nur Külliyatı müellifinin velayet ve ilim noktasında ne kadar ileride olduğunu görmek hiç zor değildir. Nitekim büyük bir veli ve âlim bir zat olan Said Nursi Hazretleri Risale-i Nur hizmetinin hakikatini şöyle ifade eder : “Üveysî bir surette doğrudan doğruya hakikat dersimi Gavs-ı A’zam’dan (kaddesellahu sırrahu) ve Zeynelâbidîn (radıyallahu anh) ve Hasan ve Hüseyin (radıyallahu anhuma) vasıtasıyla İmam-ı Ali’den (radıyallahu anh) almışım. Onun için, hizmet ettiğimiz daire onların dairesidir. (6)”
Kaside-i Ercuziye Hazreti Ali (radıyallahu anh) tarafından bahr-ı recez vezni üzere yazılan ve istikbalden haber veren meşhur kasidenin adıdır. İstikbalden haber veren Kaside-i Ercuziyede Risale-i Nura işaretler vardır. Onsekizinci Lem’ada Birinci Keramet-i Aleviye’nin izahında, Kaside-i Ercuziye’nin Risale-i Nur ve müellifine dair işarat-ı gaybiyesi beyan edilmiştir. Bediüzzaman Hazretleri bu Lema’nın önsözünde: “Risale-i Nur şakirtlerine işaret eden Hazret-i Ali’nin (radıyallahu anh) bir keramet-i gaybiyesidir.” der. Yine Hazreti Ali (radıyallahu anh) Efendimiz Kaside-i Ercuziye’sinde gaybi bir tarzda İki-üç yerde kuvvetli işaret ile Said ismini verdiği şakirdine hitaben “Kendini, Sekine ile dua edip muhafazaya çalış.” dediğini Bediüzzaman Hazretleri haber vermektedir. (7) Böyle kudsi ve sırlı işaretleri haber veren Bediüzzaman Hazretleri sekine duasını hiç terk etmemiştir.
Sekine kelimesi sözlükte kalp huzûru, itminan duygusu, güven, sükûnet, dinginlik, vakar, ağırbaşlılık vb. anlamlara gelmektedir. (8) Tasavvufta ise genel anlamıyla sekîne gaybın ve manevî feyzin gelişi esnasında kalbin yaşadığı tatmin hali ve gönül huzûru şeklinde tarif edilmektedir. (9)
Hazreti Ali Efendimizin (radıyallahu anh) okunmasını istediği Sekine, Allah’ın altı İsm-i Azamı olan “Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs” isimleri ile bir münacattır. Bu dua Mecmuatü’l-Ahzabta “Kaside-i Ercûze”nin içinde geçmektedir. (10) Hazreti Ali Efendimizin (radıyallahu anh) onca evrad u ezkar içinde sekine ismini verdiği “Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs” isimleri ile üstad hazretlerinin dua etmesini istemesi oldukça dikkat çekicidir. Bedîüzzaman Hazretleri Risâle-i Nûr’u bu altı ismin perspektifinde telif etmiş, Otuzuncu Lem’ayı da özel olarak bu altı ismin tefsîrine ayırmıştır Bediüzzaman Hazretleri “Sekîne” olarak isimlendirilen duanın okunma şeklini de “yetmiş bir âyet ile yüz yetmiş bir defa dâimî vird edinmeli” (11) şeklinde ifade etmiştir. Daha sonraları kendisi yetmişbir ayetten ondokuz tanesini seçerek dua şimdiki okunagelen halini almıştır. Bu duanın besmele ile on dokuz defa okunmasını bildirmiştir. (12)
Sekine duasının sırları hakkında çok kıymetli hocam Dr. Niyazi Beki’nin çalışmasında şu notları görmekteyiz:
Sekine Hazreti Ali’nin ondokuz sistemine dayalı olarak ortaya koyduğu bir ism-i azam duasıdır. Besmelenin ondokuz harfine uygun olarak, ondokuz harfli olan Allah’ın ismi şeriflerinin yer aldığı bu duanın büyük bereketinin olduğunu söyleyen İmam-ı Ali (radıyallahu anh), hem Celcelutiye, hem Ercuzesinde bu isimlerin üzerinde özellikle durmaktadır.
İmam-ı Ali’nin, ondokuz sistemine dayalı bu sekine’yi doğrudan Kur’an’dan aldığını gösteren birkaç noktaya işaret etmekte fayda vardır.
1- Sekine altı isimden (Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs) meydana gelmektedir. Kur’an’da “sekine” kelimesi de altı defa (Bakara 2/248, Tevbe 9/26, 40; Fetih 48/4, 18, 26) geçmektedir.
2- Kur’anda geçen sekine kelimesi birçok yönden ondokuz sayısını göstermektedir.
a- Bakara suresinde geçen sekine kelimesi, Talutun hükümdarlığının bir alameti olarak söz konusu edilmiş ve Tabut denilen bir sandığın içinde ilahi yardımın bir simgesi olup, Allah tarafından inananlar için büyük bir moral olup, sükunet, güven ve huzur anlamında kullanılmıştır. Bu ayetten önce surede 247 (13×19) ayet geçmiştir.
b- Sekine kelimesinin diğer tekrarları, Hazreti Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ve müslümanlar için söz konusudur. Bu beş tekrardan ilk üçü Fetih Suresinde söz konusudur. Son ikisi ise Tevbe Suresinde geçmektedir. Bu iki surenin tertip numaralarının (9+48) toplamı: 57 (3×19)’dir. Bu iki sure arasına tam 38 (2×19) sure yerleştirilmiştir.
c- Söz konusu beş ayet numarasının (Tevbe 9/26, 40; Fetih 48/4, 18, 26) toplamı: 114’tür. Bu sayı, Kur’an’ın 114 sure sayısına uygun olup ondokuzun altı katıdır.
d- Nüzul sırası itibariyle “sekine” kelimesi ilk defa Fetih Suresinde inmiştir. Bu sure, bi’setin ondokuzuncu yılında (Hudeybiye seferi dönüşünde) inmiştir. İçinde yer aldığı şifresiz (Başında kesik harfler bulunmayan) sureler sistemine göre, ilk ayeti, 102×19 (=17×114) katı bir sıradadır.
e- Sekinenin ilk defa indiği (Fetih 48/4, 18) ayetlerdeki şekli olan “el- sekinet”in ebced değeri 571’dir.
Bu tevafuk, Efendimizin (aleyhissalatu vesselam) dünyaya teşrifleri insanlık için bir huzur ve güven kaynağı olduğuna işaret sayılmalıdır. Okunmayan vasıl elifi hariç tutulursa, ebced değeri 570 (30×19)dir.
3- Daha öncede belirtildiği üzere sekine olarak isimlendirilen altı ismin harf sayısı da ondokuzdur.
4- Sekinenin temel unsurlarından biride besmeledir. Besmelenin harf sayısı da ondokuzdur.
5- Ondokuz harfli besmelenin geçtiği ayet numarası (Neml 27/30) ile ondokuz cehennem zebanilerini sayısı için söz konusu edilen ayet numarası (Müddesir 74/30) aynıdır.
Evradlarından “Sekine” :
Sekine duası hakkındaki mevzulara girmeden önce risalelerdeki gaybi işaretlerin ne kadar hakikat olduğunu ve Bediüzzaman Hazretlerinin evradları içinde sekine duasını neden hiç değiştirmediğini değerlendirelim.
Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur’un birçok yerinde gaybi işaretlerden bahseder. Risale-i Nurlardaki gaybi işaretler ve haberlere ne kadar itimat edeceğimizi Risalelerin ve Bediüzzaman Hazretlerinin ortaya koyduğu neticeye bakarak karar verebiliriz. Zira Merhum Ziya Paşa “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz /Şahsın görünür, rütbe-i aklı eserinde.”der. Bu sebeple Risale-i Nur Külliyatının nasıl bir eser olduğunu ve Bediüzzaman Hazretlerini anlamak için risaleleri okuyan ve inceleyenler üzerinde ne gibi etkiler ve sonuçlar hâsıl ettiğini tespit etmek yerinde olacaktır. Her yaştan ve her tahsil seviyesinde bulunan insanlara hitap eden risaleler dünya çapında kırktan fazla dile tercüme edilmiştir.
Risale-i Nur Külliyatını ciddi olarak okuyan her gençte günahtan kaçınmanın, ibadette hassasiyetin, kul hakkına riayetin, olayları muhakeme edebilme seviyesinin yükseldiği görülmektedir. Ahir zaman olarak nitelendirilen bu fitne asrında hisleri oldukça aktif olan gençlerde dahi böyle yüksek faziletlerin görülmesine sebep olan Risale-i Nur Külliyatının ne kadar hakikatli bir eser olduğu aşikârdır.
Risale-i Nur’dan başka herhangi bir Kur’an tefsiri veya bir Kur’an çalışmasının onlarca dile çevrildiği ve milyonlarca insan tarafından takip edildiği bilgimiz dâhilinde değildir. Eğer risaleler gibi kırktan fazla dile çevrilmiş, her yaş ve seviyeden milyonlarca insanın okuduğu bir Kur’an çalışması veya tefsiri varsa bize bildirilmesinden memnun oluruz.
Öte yandan risaleleri inceleyen ilim adamlarından Prof. Muhsin Abdülhamid şunları söylemektedir: “Doğrusu, İmam Nursi; Tefsîrî metodunda, bambaşka bir gaye ve bir hedef takip etmiştir. O; bu metod ve menhecinde, Ümmet-i İslamiye’yi, tıpkı Kur’an’ın Sahabelere ilk nazil olduğu anlarda, o Kur’an’ın ilk devresindeki canlılığa kavuşturmaya çalışıyor. Ve nasıl ki, Kur’an, o gün cahiliye devrinin ardından, yepyeni bir kamil insan ortaya çıkarmıştı, işte İmam Nursi de, bu asrın insanını o günün heyecanına ulaştırarak, asrın cehaletinden insanları, yepyeni bir Kur’anî bir ders ile Nura ulaştırmaya çalışıyordu.” (4)
Prof. Faruk Hammade ise risaleleri okuduktan sonra Bediüzzaman Hazretleri hakkında şu tespitlerini bildirmiştir: “İslam ümmetinin çok zor bir devrinde, büyük bir İmamı görürüz. İmam Bediüzzaman-ı Nursî
Öte yandan risaleleri inceleyen ilim adamlarından Prof. Muhsin Abdülhamid şunları söylemektedir: “Doğrusu, İmam Nursi; Tefsîrî metodunda, bambaşka bir gaye ve bir hedef takip etmiştir. O; bu metod ve menhecinde, Ümmet-i İslamiye’yi, tıpkı Kur’an’ın Sahabelere ilk nazil olduğu anlarda, o Kur’an’ın ilk devresindeki canlılığa kavuşturmaya çalışıyor. Ve nasıl ki, Kur’an, o gün cahiliye devrinin ardından, yepyeni bir kamil insan ortaya çıkarmıştı, işte İmam Nursi de, bu asrın insanını o günün heyecanına ulaştırarak, asrın cehaletinden insanları, yepyeni bir Kur’anî bir ders ile Nura ulaştırmaya çalışıyordu.” (4)
Prof. Faruk Hammade ise risaleleri okuduktan sonra Bediüzzaman Hazretleri hakkında şu tespitlerini bildirmiştir: “İslam ümmetinin çok zor bir devrinde, büyük bir İmamı görürüz. İmam Bediüzzaman-ı Nursî
” O, (r. h.) muhakkak Lisan-ı ümmetti,Halk kitlesinin fakihi idi,Neslin muslihi idi,Asrın ve İnsaniyetin davetçisi idi. Cenab-ı Hakk, ona çok hususiyetler vermişti.” Bunlardan birkaç tanesini arz ediyorum:
1- ‘Abkariyet’ dediğimiz, ilimde ve derste mükemmeliyet ve kusursuzluk..
2- ‘Mütemeyyiz bir Sülûk’. Yani, diğer akranından sıyrılmış farklı bir meslek sahibi oluşu..
3- ‘İrade ve Salâbet’. Acib bir irade ve Salabet..
İmam Nursi’nin salâbetini anlatırken, şöyle tarif ediyordu: “Ne bir anlaşma ve teklif onu sarsabilmiş, ne dünyevî bir meta’ onu aldatabilmiş, ne bir mansıb ve makam onu şaşırtabilmiştir. Bütün bu acib cereyanlar, Onu başladığı noktadaki hedefinden asla ayıramamıştır.”
4- ‘İnsan-ı Mürhef’ dediğimiz çok hassas ve çok şefkatli insan. Yani, bir karıncayı ezmekten incinen, yaprağın kopup düşmesinden müteessir olan bir insan.. kafire bakıp ona adavet etmeyip, imanı için acıyan ve şefkat eden bir insan..” (5)
Dünya çapında böyle hizmetlere sebep olan Risale-i Nur Külliyatı müellifinin velayet ve ilim noktasında ne kadar ileride olduğunu görmek hiç zor değildir. Nitekim büyük bir veli ve âlim bir zat olan Said Nursi Hazretleri Risale-i Nur hizmetinin hakikatini şöyle ifade eder : “Üveysî bir surette doğrudan doğruya hakikat dersimi Gavs-ı A’zam’dan (kaddesellahu sırrahu) ve Zeynelâbidîn (radıyallahu anh) ve Hasan ve Hüseyin (radıyallahu anhuma) vasıtasıyla İmam-ı Ali’den (radıyallahu anh) almışım. Onun için, hizmet ettiğimiz daire onların dairesidir. (6)”
Kaside-i Ercuziye Hazreti Ali (radıyallahu anh) tarafından bahr-ı recez vezni üzere yazılan ve istikbalden haber veren meşhur kasidenin adıdır. İstikbalden haber veren Kaside-i Ercuziyede Risale-i Nura işaretler vardır. Onsekizinci Lem’ada Birinci Keramet-i Aleviye’nin izahında, Kaside-i Ercuziye’nin Risale-i Nur ve müellifine dair işarat-ı gaybiyesi beyan edilmiştir. Bediüzzaman Hazretleri bu Lema’nın önsözünde: “Risale-i Nur şakirtlerine işaret eden Hazret-i Ali’nin (radıyallahu anh) bir keramet-i gaybiyesidir.” der. Yine Hazreti Ali (radıyallahu anh) Efendimiz Kaside-i Ercuziye’sinde gaybi bir tarzda İki-üç yerde kuvvetli işaret ile Said ismini verdiği şakirdine hitaben “Kendini, Sekine ile dua edip muhafazaya çalış.” dediğini Bediüzzaman Hazretleri haber vermektedir. (7) Böyle kudsi ve sırlı işaretleri haber veren Bediüzzaman Hazretleri sekine duasını hiç terk etmemiştir.
Sekine kelimesi sözlükte kalp huzûru, itminan duygusu, güven, sükûnet, dinginlik, vakar, ağırbaşlılık vb. anlamlara gelmektedir. (8) Tasavvufta ise genel anlamıyla sekîne gaybın ve manevî feyzin gelişi esnasında kalbin yaşadığı tatmin hali ve gönül huzûru şeklinde tarif edilmektedir. (9)
Hazreti Ali Efendimizin (radıyallahu anh) okunmasını istediği Sekine, Allah’ın altı İsm-i Azamı olan “Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs” isimleri ile bir münacattır. Bu dua Mecmuatü’l-Ahzabta “Kaside-i Ercûze”nin içinde geçmektedir. (10) Hazreti Ali Efendimizin (radıyallahu anh) onca evrad u ezkar içinde sekine ismini verdiği “Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs” isimleri ile üstad hazretlerinin dua etmesini istemesi oldukça dikkat çekicidir. Bedîüzzaman Hazretleri Risâle-i Nûr’u bu altı ismin perspektifinde telif etmiş, Otuzuncu Lem’ayı da özel olarak bu altı ismin tefsîrine ayırmıştır Bediüzzaman Hazretleri “Sekîne” olarak isimlendirilen duanın okunma şeklini de “yetmiş bir âyet ile yüz yetmiş bir defa dâimî vird edinmeli” (11) şeklinde ifade etmiştir. Daha sonraları kendisi yetmişbir ayetten ondokuz tanesini seçerek dua şimdiki okunagelen halini almıştır. Bu duanın besmele ile on dokuz defa okunmasını bildirmiştir. (12)
Sekine duasının sırları hakkında çok kıymetli hocam Dr. Niyazi Beki’nin çalışmasında şu notları görmekteyiz:
Sekine Hazreti Ali’nin ondokuz sistemine dayalı olarak ortaya koyduğu bir ism-i azam duasıdır. Besmelenin ondokuz harfine uygun olarak, ondokuz harfli olan Allah’ın ismi şeriflerinin yer aldığı bu duanın büyük bereketinin olduğunu söyleyen İmam-ı Ali (radıyallahu anh), hem Celcelutiye, hem Ercuzesinde bu isimlerin üzerinde özellikle durmaktadır.
İmam-ı Ali’nin, ondokuz sistemine dayalı bu sekine’yi doğrudan Kur’an’dan aldığını gösteren birkaç noktaya işaret etmekte fayda vardır.
1- Sekine altı isimden (Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs) meydana gelmektedir. Kur’an’da “sekine” kelimesi de altı defa (Bakara 2/248, Tevbe 9/26, 40; Fetih 48/4, 18, 26) geçmektedir.
2- Kur’anda geçen sekine kelimesi birçok yönden ondokuz sayısını göstermektedir.
a- Bakara suresinde geçen sekine kelimesi, Talutun hükümdarlığının bir alameti olarak söz konusu edilmiş ve Tabut denilen bir sandığın içinde ilahi yardımın bir simgesi olup, Allah tarafından inananlar için büyük bir moral olup, sükunet, güven ve huzur anlamında kullanılmıştır. Bu ayetten önce surede 247 (13×19) ayet geçmiştir.
b- Sekine kelimesinin diğer tekrarları, Hazreti Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ve müslümanlar için söz konusudur. Bu beş tekrardan ilk üçü Fetih Suresinde söz konusudur. Son ikisi ise Tevbe Suresinde geçmektedir. Bu iki surenin tertip numaralarının (9+48) toplamı: 57 (3×19)’dir. Bu iki sure arasına tam 38 (2×19) sure yerleştirilmiştir.
c- Söz konusu beş ayet numarasının (Tevbe 9/26, 40; Fetih 48/4, 18, 26) toplamı: 114’tür. Bu sayı, Kur’an’ın 114 sure sayısına uygun olup ondokuzun altı katıdır.
d- Nüzul sırası itibariyle “sekine” kelimesi ilk defa Fetih Suresinde inmiştir. Bu sure, bi’setin ondokuzuncu yılında (Hudeybiye seferi dönüşünde) inmiştir. İçinde yer aldığı şifresiz (Başında kesik harfler bulunmayan) sureler sistemine göre, ilk ayeti, 102×19 (=17×114) katı bir sıradadır.
e- Sekinenin ilk defa indiği (Fetih 48/4, 18) ayetlerdeki şekli olan “el- sekinet”in ebced değeri 571’dir.
Bu tevafuk, Efendimizin (aleyhissalatu vesselam) dünyaya teşrifleri insanlık için bir huzur ve güven kaynağı olduğuna işaret sayılmalıdır. Okunmayan vasıl elifi hariç tutulursa, ebced değeri 570 (30×19)dir.
3- Daha öncede belirtildiği üzere sekine olarak isimlendirilen altı ismin harf sayısı da ondokuzdur.
4- Sekinenin temel unsurlarından biride besmeledir. Besmelenin harf sayısı da ondokuzdur.
5- Ondokuz harfli besmelenin geçtiği ayet numarası (Neml 27/30) ile ondokuz cehennem zebanilerini sayısı için söz konusu edilen ayet numarası (Müddesir 74/30) aynıdır.
Bu tevafuk besmele ile zebaniler arasında bir ilişkinin varlığını göstermekte ve büyük sahabi Abdullah b. Mes’udun “besmelenin harfleri cehennem zebanilerinin sayısı kadar olup ondokuzdur. O halde, ondokuz zebaniden kurtulmak isteyen, ondokuz harfli besmeleyi okusun. Bunu okuyan kimse için Allah, bu harflerden her birisini bir zebaniye karşı bir zırh yapar. Cehennem melekleri olan zebanilerde bütün işlerini besmele çekerek yapar ve bütün güçlerini besmeleden alırlar.” (Kurtubi I/12; Beki Niyazi, Namazın Sayısal Mucizesi, s. 15) şeklindeki görüşlerinin doğruluğunu teyit etmektedir.
İlginçtir ondokuz harfli besmele ile ondokuzdan söz eden ayetin numarası olan 30 sayısı 19 sayısı ile çarpıldığı zaman, yukarıda geçtiği üzere, “el-sekinet” in ebced değeri olan 570 rakamını buluruz.
6- “Sekinet” kelimesini tehecci usulü ebced değeri : (sin=120, kaf=101, ya = 12, nun=106, ta=402) 741 (39×19)’dir. İlginçtir, ondokuzdan bahseden Müddessir Suresinin ilk ayeti, sondan itibaren Kur’an’ın 741. ayetidir.
7- Sekine farklı maksatlar için, altı ism-i azama farklı ayetler eklenerek okunur. Ancak bu ayetlerin ondokuz sayısına uygun olması gerekmektedir. Nitekim Bediüzzaman Said Nursi, bir zamanlar bu altı isme 171 (9×19) ayet ilave ederek okuduğunu ilave etmektedir.
8- Bediüzzaman tarafından düzenlenen elimizdeki şekliyle “sekine” duası değişik yönlerden ondokuz sayısını göstermektedir:
a- On defa Allahu Ekber (Allah en büyüktür) diye tekbir getirildikten sonra ondokuz harfli besmele ile Allah’ın ondokuz harfli altı ismine yer verilmektedir.
b- Söz konusu ondokuz ayetin her birinin harfleri de ondokuzdur. -Yalnız yirminci surede geçen ikinci ayet yirmi adet harften oluşmaktadır. (Muhterem hocamın ifade ettiği gibi ikinci ayet olan “ve anetil vucuhü lil hayyil kayyum “ yirmi adet harften oluşmaktadır. Ancak bu ayetin başındaki “vav” atıf vavıdır. Yani bir önceki ayetle bu ayeti bağlayan bir bağlaçtır. Türkçedeki “ve” ile aynı işlevi görmektedir. Bağlacı saymadığımızda ayetin ifadesi olan “anetil vucuhü lil hayyil kayyum” kalır ki bu da ondokuz harftir. Nitekim İhlâs Nur Neşriyatın baskısını yaptığı Hizbul Hakaikte “vav” yoktur. Ayet, “anetil vucuhü lil hayyil kayyum” şeklinde yazılmıştır.)
c- “Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” mealindeki ayet ondokuzuncu sırada yer almıştır. Bu ayet, bu şekliyle (vav’lı olarak “velhamdülillahi Rabbilalemin şeklinde) Saffat Suresinin 182. ayeti olarak geçmektedir.
Yapılan Bir Tenkite:
Onsekizinci Lem’a da geçen aşağıdaki metin bazıları tarafından tenkit edilmektedir.
“Sonra Hazret-i Cebrail’in, Âlâ Nebiyyina (sallallahu aleyhi ve sellem) huzur-u Nebevide getirip Hazreti Ali’ye Sekine namıyla bir sayfada yazılı İsm-i Âzam, Hazreti Ali’nin (radıyallahu anh) kucağına düşmüş. Hazreti Ali diyor: “Ben Cebrail’in şahsını yalnız alâimü’s-sema suretinde gördüm. Sesini işittim, sayfayı aldım, bu isimleri içinde buldum.”
Görüldüğü üzere, Hazreti Ali’ye (k. v.) inen bir Sekine’den bahis vardır, yoksa –haşa- Peygamberane bir vahiyden değil ! Bahse konu Sekine, Allah’ın altı İsm-i Azamı olan “Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs” isimleri ile bir dua-yı münacattır. Bediüzzaman Hazretleri bu Lema’nın önsözünde: Gizli kalmış gaybî mühim bir Mucize-i Ahmediyeyi (aleyhissalatu vesselam) beyan eder” diyerek konunun öncelikle Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bir mucizesi ve “Ben ilmin şehriyim. Ali ise, onun kapısıdır.” işaretine mazhar Hazreti Ali (k. v.)’nin bir kerameti olarak takdim etmektedir.
İtiraz edilen husus; ifadede geçen “Sekine namıyla bir sayfa” ise, sayfa’dan murat ilahi bir ilhamvari mesajdır, yoksa Efendimize (sallallahu aleyhi ve sellem) inen “vahiy” ile karıştırılmamalıdır. Şayet itiraz Cebrail aleyhisselamı görmüş olma Keyfiyeti ise, başta Hazreti Aişe, Hazret-i Ömer, İbni Abbas, Üsame bin Zeyd, Ümmü Seleme, Sa’d ibni Ebî Vakkas gibi pek çok Sahabe Cebrail aleyhisselamı Dıhye veya bir süvari veya başka keyfiyette gördüklerini ilan etmektedirler. (14)
Şayet itiraz sayfanın kucağına düşme keyfiyeti ise, İmamı Gazali bu hususu veciz bir şekilde açıklamıştır: “Onlar vahiyle Peygambere (sallallahu aleyhi ve sellem) nazil olduğu vakit, İmam-ı Ali’ye (radıyallahu anh) emretti, ’Yaz’; o da yazdı, sonra nazmetti.” (15)
Konuyu özetlemek gerekirse; Cebrail (aleyhisselam) Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) huzuruna geldiği vakit altı İsm-i Azam’lı münacat duasını, murad-ı ilahi gereği, “İlim Şehrinin Anahtarı Hazreti Ali’ye (k. v.)” nazmetmesi için getirmiş, Efendimiz’de (sallallahu aleyhi ve sellem) Hazreti Ali’ye (radıyallahu anh) Sekineyi bir kaside şeklinde düzenlemesi için bildirmiştir. Murad-ı İlahi, nazmetme işlevini Hazreti Ali’nin (radıyallahu anh) yapması istediğinden, Bediüzzaman Hazretleri “Hazreti Ali’nin (radıyallahu anh) kucağına düşmüş” şeklinde belirtmektedir. (16)
Sonuç Olarak:
Manevi hayatın merkezi olan kalb dünyamızı canlı ve aksiyoner tutmada evradda devamlılık ve disiplin şarttır. Evrâd u ezkârı terk etmek iç dünyamızdaki bozulmanın alâmetidir. Bunu Bediüzzaman Hazretleri şöyle ifade eder: “günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hâsıl olan vesveseler, şüpheler (neûzü billâh) mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârane uzaklaştırarak susturuyorlar.
6- “Sekinet” kelimesini tehecci usulü ebced değeri : (sin=120, kaf=101, ya = 12, nun=106, ta=402) 741 (39×19)’dir. İlginçtir, ondokuzdan bahseden Müddessir Suresinin ilk ayeti, sondan itibaren Kur’an’ın 741. ayetidir.
7- Sekine farklı maksatlar için, altı ism-i azama farklı ayetler eklenerek okunur. Ancak bu ayetlerin ondokuz sayısına uygun olması gerekmektedir. Nitekim Bediüzzaman Said Nursi, bir zamanlar bu altı isme 171 (9×19) ayet ilave ederek okuduğunu ilave etmektedir.
8- Bediüzzaman tarafından düzenlenen elimizdeki şekliyle “sekine” duası değişik yönlerden ondokuz sayısını göstermektedir:
a- On defa Allahu Ekber (Allah en büyüktür) diye tekbir getirildikten sonra ondokuz harfli besmele ile Allah’ın ondokuz harfli altı ismine yer verilmektedir.
b- Söz konusu ondokuz ayetin her birinin harfleri de ondokuzdur. -Yalnız yirminci surede geçen ikinci ayet yirmi adet harften oluşmaktadır. (Muhterem hocamın ifade ettiği gibi ikinci ayet olan “ve anetil vucuhü lil hayyil kayyum “ yirmi adet harften oluşmaktadır. Ancak bu ayetin başındaki “vav” atıf vavıdır. Yani bir önceki ayetle bu ayeti bağlayan bir bağlaçtır. Türkçedeki “ve” ile aynı işlevi görmektedir. Bağlacı saymadığımızda ayetin ifadesi olan “anetil vucuhü lil hayyil kayyum” kalır ki bu da ondokuz harftir. Nitekim İhlâs Nur Neşriyatın baskısını yaptığı Hizbul Hakaikte “vav” yoktur. Ayet, “anetil vucuhü lil hayyil kayyum” şeklinde yazılmıştır.)
c- “Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” mealindeki ayet ondokuzuncu sırada yer almıştır. Bu ayet, bu şekliyle (vav’lı olarak “velhamdülillahi Rabbilalemin şeklinde) Saffat Suresinin 182. ayeti olarak geçmektedir.
- Bu ayetin harf sayısı ondokuzdur.
- Bu ayet kendi sisteminde (başında şifreli harf bulunmayan sureler sistemine göre) Kur’an’ın 1824. (96×19=5x19x19+19) ayetidir.
- Bu ayet, Kur’an’daki “elhamdülillah” cümlesinin ondokuzuncu tekrarıdır.
- Bu ayetin ebced değeri: 589 (31×19)’dur. (13)
Yapılan Bir Tenkite:
Onsekizinci Lem’a da geçen aşağıdaki metin bazıları tarafından tenkit edilmektedir.
“Sonra Hazret-i Cebrail’in, Âlâ Nebiyyina (sallallahu aleyhi ve sellem) huzur-u Nebevide getirip Hazreti Ali’ye Sekine namıyla bir sayfada yazılı İsm-i Âzam, Hazreti Ali’nin (radıyallahu anh) kucağına düşmüş. Hazreti Ali diyor: “Ben Cebrail’in şahsını yalnız alâimü’s-sema suretinde gördüm. Sesini işittim, sayfayı aldım, bu isimleri içinde buldum.”
Görüldüğü üzere, Hazreti Ali’ye (k. v.) inen bir Sekine’den bahis vardır, yoksa –haşa- Peygamberane bir vahiyden değil ! Bahse konu Sekine, Allah’ın altı İsm-i Azamı olan “Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs” isimleri ile bir dua-yı münacattır. Bediüzzaman Hazretleri bu Lema’nın önsözünde: Gizli kalmış gaybî mühim bir Mucize-i Ahmediyeyi (aleyhissalatu vesselam) beyan eder” diyerek konunun öncelikle Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bir mucizesi ve “Ben ilmin şehriyim. Ali ise, onun kapısıdır.” işaretine mazhar Hazreti Ali (k. v.)’nin bir kerameti olarak takdim etmektedir.
İtiraz edilen husus; ifadede geçen “Sekine namıyla bir sayfa” ise, sayfa’dan murat ilahi bir ilhamvari mesajdır, yoksa Efendimize (sallallahu aleyhi ve sellem) inen “vahiy” ile karıştırılmamalıdır. Şayet itiraz Cebrail aleyhisselamı görmüş olma Keyfiyeti ise, başta Hazreti Aişe, Hazret-i Ömer, İbni Abbas, Üsame bin Zeyd, Ümmü Seleme, Sa’d ibni Ebî Vakkas gibi pek çok Sahabe Cebrail aleyhisselamı Dıhye veya bir süvari veya başka keyfiyette gördüklerini ilan etmektedirler. (14)
Şayet itiraz sayfanın kucağına düşme keyfiyeti ise, İmamı Gazali bu hususu veciz bir şekilde açıklamıştır: “Onlar vahiyle Peygambere (sallallahu aleyhi ve sellem) nazil olduğu vakit, İmam-ı Ali’ye (radıyallahu anh) emretti, ’Yaz’; o da yazdı, sonra nazmetti.” (15)
Konuyu özetlemek gerekirse; Cebrail (aleyhisselam) Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) huzuruna geldiği vakit altı İsm-i Azam’lı münacat duasını, murad-ı ilahi gereği, “İlim Şehrinin Anahtarı Hazreti Ali’ye (k. v.)” nazmetmesi için getirmiş, Efendimiz’de (sallallahu aleyhi ve sellem) Hazreti Ali’ye (radıyallahu anh) Sekineyi bir kaside şeklinde düzenlemesi için bildirmiştir. Murad-ı İlahi, nazmetme işlevini Hazreti Ali’nin (radıyallahu anh) yapması istediğinden, Bediüzzaman Hazretleri “Hazreti Ali’nin (radıyallahu anh) kucağına düşmüş” şeklinde belirtmektedir. (16)
Sonuç Olarak:
Manevi hayatın merkezi olan kalb dünyamızı canlı ve aksiyoner tutmada evradda devamlılık ve disiplin şarttır. Evrâd u ezkârı terk etmek iç dünyamızdaki bozulmanın alâmetidir. Bunu Bediüzzaman Hazretleri şöyle ifade eder: “günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hâsıl olan vesveseler, şüpheler (neûzü billâh) mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârane uzaklaştırarak susturuyorlar.
Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var.
O günah istiğfar ile çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir manevî yılan olarak kalbi ısırıyor.” (17)
Bir asra yaklaşan hayatı boyunca karşılaştığı dehşetli fitnelerden hârika bir sûrette korunmuş olan Bediüzzaman Hazretlerinin, Hazret-i Ali’den (radıyallahu anh) ders aldığı Sekîne gibi yüksek bir evradı kendisine dâimî bir vird edinmesi ve terk etmemesi sekinenin sıkıntı ve gaflet anlarında bize bir kalkan ve nur olacağı kanaatindeyiz.
Bir asra yaklaşan hayatı boyunca karşılaştığı dehşetli fitnelerden hârika bir sûrette korunmuş olan Bediüzzaman Hazretlerinin, Hazret-i Ali’den (radıyallahu anh) ders aldığı Sekîne gibi yüksek bir evradı kendisine dâimî bir vird edinmesi ve terk etmemesi sekinenin sıkıntı ve gaflet anlarında bize bir kalkan ve nur olacağı kanaatindeyiz.
Eger bizlerinde anlayabileceği dilden yazarsanız cok sevinirim
ReplyDelete