Tüp bebek (IVF) uygulamasının safhaları şunlardır:
a. Anneye bir takım hormonlar aşılamak suretiyle yumurtalıklar uyarılarak birçok yumurta elde edilmekte,
b. Anne yumurtalığından alınan yumurtalar ile babadan alınan erkek tohum hücreleri (sperm) karşılaştırılarak laboratuarda döllenmekte,
c. Birçok blastocist elde edilmekte,
d. Laboratuvar’da hazırlanmış birkaç tane blastocist anne rahimine konmakta,
e. Eğer anne hamile kalırsa diğer blastocistler yok edilmekte, yada araştırmalarda ve bazı hastalıkların tedavisinde kullanılmakta,
f. Anne veya babanın çocuk yapma kabiliyeti yoksa başka kadın veya erkeklerden sperm veya yumurtalık elde edilmekte,
g. Anne rahmi uygun değilse taşıyıcı anne bulunmaktadır.
Şimdiye kadar hemen hemen bütün İslam alimleri, normal yoldan çocuk sahibi olamayan eşlerin, kocanın spermi ile karısının yumurtasının dışarıda döllenerek kadının rahmine yerleştirilmesi; ya da kocanın sperminin mikroenjeksiyon yöntemiyle hanımının rahmine ulaştırılarak çocuk sahibi olmalarının caiz olacağına; tüp bebek uygulaması belirlenen bu standartların dışına çıkıldığı ve araya yabancı unsur sokulduğu; yani sperm, yumurta ve rahimden biri karı ve koca dışında başka bir şahsa ait olduğu takdirde caiz olmamaktadır; çünkü meşrû bir çocuğun, gerek sperm ve yumurta, gerekse rahim bakımından nikâhlı karı-kocaya ait olmasında İslam Dini’nin genel prensipleri bakımından zaruret vardır.
Ancak tüp bebek yönteminde birden fazla blastocist üretilmesi ve bunlardan bir kısmının ana rahmine konması ve diğer blastocistlerin yok edilmesi yada araştırmalarda ve bazı hastalıkların tedavisinde kullanılması, tüp bebek konusunu dini açıdan yeniden tartışılır hale getirmektedir. Çünkü, sperm ve yumurtanın döllenmesinden itibaren, oluşan zigotu insan olarak kabul eden bilim adamları bulunmaktadır. Buna göre insana ilk anından itibaren bir birey olarak saygı duyulmalı, hukuki hakları tanınmalı ve ihlal edilmemelidir.
Bu sakıncayı giderebilmek için, tüp bebek uygulamasında eğer mümkünse ihtiyaçtan fazla yumurta döllenmemeli ve bunlar ilmî teknolojik imkânlarla korunmalı, sadece ihtiyaç duyulan yumurtaların döllenmesiyle yetinmelidir. Aksi takdirde fazla aşılanmış yumurtaların imha edilmesi dini yönden sakıncalı olacaktır.
Katolik kilisesi de, tüp bebek uygulamaları sonunda elde edilen kök hücrelerin itlafını kabul etmemektedir.Tüp bebekle alakalı olarak Din İşleri Yüksek Kurulu‘nun kararı aşağıdadır:
- Kadın veya erkekteki bir kusur sebebiyle, tabiî ilişkiyle gebeliğin gerçekleşmesi mümkün olmadığı takdirde;
- Döllendirilecek yumurta ve sperm, her ikisinin de nikâhlı eşlere ait olması, yani bunlardan herhangi biri yabancıya ait olmaması;
- Döllenmiş olan yumurta, başka bir kadının rahminde değil, kendi rahminde (yumurtanın sahibi olan eşin rahminde) gelişmesi;
- Bu işlemin, gerek anne-babanın; gerek doğacak çocuğun maddî, ruhî ve aklî sağlığı üzerinde olumsuz bir etkisinin olmayacağı tıbben sabit olması;
- Şartıyla, normal yoldan gebe kalması ve anne olması mümkün olmayan evli hanımların, çeşitli tıbbi yollarla gebeliklerinin sağlanmasında, İslâmî hükümler açısından bir sakınca görülmemektedir.
- Başka kadının yumurtası veya kocası dışında yabancı bir erkekten alınan sperm ile bir kadının gebeliğinin sağlanmasının ise insanlık duygularını rencide etmesi ve zina unsurlarını taşıması sebebiyle caiz değildir.
Comments
Post a Comment
Yorum İçin Teşekkürler...