Soru : Kedi öldüren bir insanın affedilmesi için kedinin tüyleri sayısınca cami yaptırması gerekir diye bir şey duydum,doğru mudur?,Kedi ezmek kefaret,Yanlışlıkla hayvan öldürmenin kefareti,Kedi öldürmenin günahı?Arabayla kediye çarpmak günahmı,Köpek ezmek günah mı?,Kazayla köpek öldürmek günah mıdır?
Kedi Ezmenin (Öldürmenin) Günahı Kefareti Nedir? |
Dinimiz hayvanları öldürmeyi ve onlara eziyet etmeyi yasaklamıştır. Ancak bir kedi öldürenin günahının affolması için tüyleri sayısınca cami yaptırması gerekir gibi bir söylenti doğru değildir.Haksız yere bir kedi veya hayvan öldüren kişi tövbe istiğfarda bulununması gerekir.
Kasıt bulunmadığı için ve ölen varlık, hayvan olduğu için sorumlu olunmaz. Ölen çocuk ve büyük insan olsa idi, bunun kefareti ve diyeti olurdu. Bir anne, bebeği ile uyurken, farkında olmadan, çocuk altında kalıp ölse, kasıt olmamasına rağmen annenin kefaret vermesi gerekir. Şimdi kefaret olarak, 60 gün oruç tutulması gerekir.
Yüce dinimiz İslam, kainatta her şeyin bir denge ile yaratıldığını bildirir. Kainattaki tüm varlıklarda görülen denge Allah’ın varlığının birer işareti ve belgesidir. Kainattaki ekolojik dengeyi sağlayan en önemli unsurlarından birisi de hayvanlardır. Kuran-Kerim ekolojik sistemin önemli üyeleri olan hayvanları, “ümmet” olarak isimlendirmektedir.
En’am Süresinin 38. Ayetinde; “Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi ümmettir. Biz o kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler” buyrulmaktadır.
Bu Ayeti Kerimede, yeryüzündeki bütün canlıların insanlar gibi birer tür oldukları, tek hücrelilerden, omurgalılara, sürüngenlerden, ayaklarıyla yürüyenlere ve kanatlarıyla uçanlara kadar bütün canlıların müstakil birer varlık oldukları bildirilmektedir.
Allah’ın yarattığı her şey güzeldir ve O’nun engin sevgisiyle yaratılmıştır.
Yüce dinimiz İslam, kainatta her şeyin bir denge ile yaratıldığını bildirir. Kainattaki tüm varlıklarda görülen denge Allah’ın varlığının birer işareti ve belgesidir. Kainattaki ekolojik dengeyi sağlayan en önemli unsurlarından birisi de hayvanlardır. Kuran-Kerim ekolojik sistemin önemli üyeleri olan hayvanları, “ümmet” olarak isimlendirmektedir.
En’am Süresinin 38. Ayetinde; “Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi ümmettir. Biz o kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler” buyrulmaktadır.
Bu Ayeti Kerimede, yeryüzündeki bütün canlıların insanlar gibi birer tür oldukları, tek hücrelilerden, omurgalılara, sürüngenlerden, ayaklarıyla yürüyenlere ve kanatlarıyla uçanlara kadar bütün canlıların müstakil birer varlık oldukları bildirilmektedir.
Allah’ın yarattığı her şey güzeldir ve O’nun engin sevgisiyle yaratılmıştır.
Bu gerçek Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde ifadesini bulmuştur: “O ki yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır”.“Hayvanları da O yaratmıştır”.
Canlı cansız yaratılmışların tamamı kendi lisanı halleriyle Allah’ı tesbih etmektedir. Cum’a Suresinin birinci Ayet-i Kerimesinde şöyle denilmektedir: “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan her şey (herkes) O’nu tesbih eder. Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, aziz ve hakim olan Allah’ı tesbih eder.” Yaratılmışların en şereflisi ve en üstünü olan insandan beklenen de, Allah’ı tesbih eden her varlığa şefkat ve merhametle muamele etmektir.
Resulullah (SAV) sadece insanlara değil, bütün canlılara karşı merhametli olunmasını istemiştir.
Hayvanlara kötü davranmanın insanı cehenneme götüreceğini bildiren Hz. Peygamber (SAV): “bir kadın, bağlayıp yemek vermediği ve yer haşerelerinin yemesi için serbest bırakmadığı kedi yüzünden cehenneme girdi” buyurmuştur.
İslam dini, insana işkence yapmayı yasakladığı gibi kedilere veya hayvanlara da eziyet etmeyi ve işkence yapmayı yasaklamıştır. Sevgili Peygamberimiz, “Cenab-ı Hakkın haksız olarak bir serçeyi öldürenden kıyamet gününde hesap soracağını”, bildirmiş; “kuşların yuvalarının bozulmamasını, yumurta ve yavrularının alınmamasını” emretmiştir.
Ömer b. Abdulaziz, hilafeti döneminde Valilerine gönderdiği mektuplardan birinde, atların boş yere koşturulup eziyet edilmemesini, bu şekildeki tatbikata kesinlikle mani olunmasını, atlara ve eşeklere ağır gemlerin takılmamasını ve altında demir bulunan yularla eziyet verilmemesini istemiştir. Ömer b. Abdulaziz’in bu talimatı, hayvan haklarını koruma altına alınması bakımından son derece önemli tarihi bir örnektir.
Osmanlıların örfi hukukunda da hayvan haklarının korunduğu ve ihlal edenlere cezalar verildiğine dair bilgilere sahibiz.
Netice itibarıyla İslam, hayvanların sevilmesi, fıtrî yapılarına uygun işlerde çalıştırılması, kaldırabilecekleri kadar yük vurulması, yiyeceklerinin zamanında verilmesi, dövülmemeleri, hasta oldukları zaman tedavi ettirilmelerini emretmektedir.
Canlı cansız yaratılmışların tamamı kendi lisanı halleriyle Allah’ı tesbih etmektedir. Cum’a Suresinin birinci Ayet-i Kerimesinde şöyle denilmektedir: “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan her şey (herkes) O’nu tesbih eder. Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, aziz ve hakim olan Allah’ı tesbih eder.” Yaratılmışların en şereflisi ve en üstünü olan insandan beklenen de, Allah’ı tesbih eden her varlığa şefkat ve merhametle muamele etmektir.
Resulullah (SAV) sadece insanlara değil, bütün canlılara karşı merhametli olunmasını istemiştir.
Bir hadis-i şerifte: “Merhametli olanlara Rahman olan Allah merhamet eder. Yerde olanlara da merhametli olun ki, gökte olanlar (melekler) de size rahmet merhamet etsin”. Hadiste geçen “yerde olanlara” ifadesinin içine her çeşit canlı girmektedir.
Hz. Peygamberin bu nasihatinin tarih boyunca Müslümanlar üzerinde çok etkili olduğu görülmektedir. Hz. Muhammed (SAV)’den aldıkları bu öğütle hareket eden Müslümanlar bütün canlılara merhamet ve hoşgörü ile bakmışlardır. Bu merhamet, sevgi ve hoşgörü medeniyetinden hayvanlar da nasibini almışlardır.
Büyük gönül insanı ve halk şairi Yunus Emre’nin “yaratılanı sev, yaratandan ötürü” şeklindeki sözü, atalarımızın kendi çevrelerine ve bu çevrede yaşayan her türlü canlıya karşı takındıkları tutumu çok özlü olarak dile getirmektedir.
Atalarımız kedilere,hayvanlara karşı olan sevgi ve merhametlerini,kedi ve hayvan hastaneleri, kuş evleri, kuş hastaneleri ve hayvanları korumaya yönelik çeşitli vakıflar kurarak göstermişlerdir.
Hayvanlara iyi davranmanın, cennete girmeye sebep olacağını bildiren Peygamberimiz sahabîlere şu olayı nakleder: “Yolda gitmekte olan birisinin susuzluğu artar. Hemen bir kuyuya inip suyundan içer. Kuyudan çıkınca susuzluktan dilini çıkarıp soluyan ve rutubetli toprak yalayan bir köpekle karşılaşır. Adam kendi kendine: “bu hayvan da benim gibi susamış” deyip kuyuya tekrar iner. Ayakkabısına su doldurur ve ağzıyla tutarak yukarıya çıkar, köpeği sular. İşte Allah bu kulunu övmüş ve günahlarını bağışlamıştır”. Bunun üzerine sahabîler: “Hayvanları sulamakla bize de sevap var mıdır?” diye sordular. Resulullah (SAV): “Yaşamakta olan her canlıyı sulamakta sevap vardır” buyurmuştur.
Hz. Peygamberin bu nasihatinin tarih boyunca Müslümanlar üzerinde çok etkili olduğu görülmektedir. Hz. Muhammed (SAV)’den aldıkları bu öğütle hareket eden Müslümanlar bütün canlılara merhamet ve hoşgörü ile bakmışlardır. Bu merhamet, sevgi ve hoşgörü medeniyetinden hayvanlar da nasibini almışlardır.
Büyük gönül insanı ve halk şairi Yunus Emre’nin “yaratılanı sev, yaratandan ötürü” şeklindeki sözü, atalarımızın kendi çevrelerine ve bu çevrede yaşayan her türlü canlıya karşı takındıkları tutumu çok özlü olarak dile getirmektedir.
Atalarımız kedilere,hayvanlara karşı olan sevgi ve merhametlerini,kedi ve hayvan hastaneleri, kuş evleri, kuş hastaneleri ve hayvanları korumaya yönelik çeşitli vakıflar kurarak göstermişlerdir.
Hayvanlara iyi davranmanın, cennete girmeye sebep olacağını bildiren Peygamberimiz sahabîlere şu olayı nakleder: “Yolda gitmekte olan birisinin susuzluğu artar. Hemen bir kuyuya inip suyundan içer. Kuyudan çıkınca susuzluktan dilini çıkarıp soluyan ve rutubetli toprak yalayan bir köpekle karşılaşır. Adam kendi kendine: “bu hayvan da benim gibi susamış” deyip kuyuya tekrar iner. Ayakkabısına su doldurur ve ağzıyla tutarak yukarıya çıkar, köpeği sular. İşte Allah bu kulunu övmüş ve günahlarını bağışlamıştır”. Bunun üzerine sahabîler: “Hayvanları sulamakla bize de sevap var mıdır?” diye sordular. Resulullah (SAV): “Yaşamakta olan her canlıyı sulamakta sevap vardır” buyurmuştur.
Hayvanlara kötü davranmanın insanı cehenneme götüreceğini bildiren Hz. Peygamber (SAV): “bir kadın, bağlayıp yemek vermediği ve yer haşerelerinin yemesi için serbest bırakmadığı kedi yüzünden cehenneme girdi” buyurmuştur.
İslam dini, insana işkence yapmayı yasakladığı gibi kedilere veya hayvanlara da eziyet etmeyi ve işkence yapmayı yasaklamıştır. Sevgili Peygamberimiz, “Cenab-ı Hakkın haksız olarak bir serçeyi öldürenden kıyamet gününde hesap soracağını”, bildirmiş; “kuşların yuvalarının bozulmamasını, yumurta ve yavrularının alınmamasını” emretmiştir.
Ömer b. Abdulaziz, hilafeti döneminde Valilerine gönderdiği mektuplardan birinde, atların boş yere koşturulup eziyet edilmemesini, bu şekildeki tatbikata kesinlikle mani olunmasını, atlara ve eşeklere ağır gemlerin takılmamasını ve altında demir bulunan yularla eziyet verilmemesini istemiştir. Ömer b. Abdulaziz’in bu talimatı, hayvan haklarını koruma altına alınması bakımından son derece önemli tarihi bir örnektir.
Osmanlıların örfi hukukunda da hayvan haklarının korunduğu ve ihlal edenlere cezalar verildiğine dair bilgilere sahibiz.
Netice itibarıyla İslam, hayvanların sevilmesi, fıtrî yapılarına uygun işlerde çalıştırılması, kaldırabilecekleri kadar yük vurulması, yiyeceklerinin zamanında verilmesi, dövülmemeleri, hasta oldukları zaman tedavi ettirilmelerini emretmektedir.
Comments
Post a Comment
Yorum İçin Teşekkürler...