Ehli sünnet olmayan insanlar her şeyden,herkesten bir menfaat,yarar veya fayda sağlamayı düşündüğü için,haşa Allah(c.c) de kendileri gibi düşünerek "Allah bizi neden yarattı bizden ne fayda sağlayacak ne çıkarı var" sorularına cevap arayacak kadar küçük düşünmektedir.
Allah bizleri hâşâ O’nun bir işine yarayalım diye yaratmadı, böyle bir şey düşünülemez; yaratılan acizdir, fakirdir, yok olmaya mahkumdur!
Yaratıcısı ona hiç bir şekilde muhtaç olamaz. Hele bu yaratıcının bütün isim ve sıfatları mutlak kemal noktasındaysa.
Allah, bütün kâinatı ve içindekileri, bilinmek, kendini bildirmek ve tanıttırmak ve hemen akabinde yüceltilmek ve kendisine itaat edilmek amacıyla yarattı. Yaratılmışların en mükemmeli, arzın halifesi olan insan da aynen bu amaç için yaratıldı.
Allah bizi neden yarattı sualinin cevabını gene mealen Cenâb-ı Hakk’tan, yani kitabından dinleyelim:
“(Ben) cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye halk ettim!” (Zâriyât 52/56)Buradaki ibadet kelimesi, “abd” kelimesinden, Türkçe karşılığı “kul” kelimesinden gelmektedir. Yani kısaca Allah bütün mevcudatı kendisine kulluk etmesi için yaratmıştır.
Cin ve insanları ise, melekler dahil diğer mevcudata vermediği bir cüz’î irâde vererek, bu kulluk vazifelerini yapıp yapmamakta özgür bırakmıştır.
İlahî hikmet gereği bir taraftan bize verilen başıboş nefis ve musallat edilen şeytan, diğer taraftan da nefsi terbiye ve şeytandan sakındırmak için Allah’ın talimatlarını içeren Kuran ile imtihana tabi tutulmuşuz.
Bu imtihan sonucu irademizle seçeceğimiz yola göre de sonsuz bir mükâfat olan Cennet veya sonsuz bir ceza olan Cehennem ile karşılık göreceğiz. İman edip etmemek konusunda karar tamamen bize ait olduğu için, neticesinden de tamamen biz mesul olacağız, imtihanda aynen böyle olur zaten.
Allah bizden evvela O’nu nefsimize ve hevamıza ve nakıs aklımıza göre değil, O’nun istediği şekilde tanımamızı, O’nun âlemde yarattığı her mahluk üzerinde kudret kalemiyle yazdığı, nakış gibi işlediği Esmâ-ül Hüsnâsını tefekkür ederek okumamızı ve böylece O’na olan imanımızı ve hayranlığımızı canımız tende olduğu sürece arttırmamızı istemektedir.
Akabinde, imanımız arttıkça da, O’nun bize koyduğu emir ve yasaklara daha büyük bir istek, arzu ve iştiyakla sarılmamızı, bütün kulluk vazifelerimizi yapmamızı, O’nun “Yapmayın uzak durun!” dediği işlerden uzaklaşmamızı beklemektedir. Böylece kavileşen tahkîkî bir iman sayesinde de O’na itaat ettiğimiz için hem bu dünyada ödül olarak bize büyük bir huzur vermekte ve çok daha mühimi ebediyette bize Cennet’i vaat etmektedir.
Yaratılışımızın amacı Cennet veya Cehennem’e gitmek değildir. Nasıl ki mekteplerin amacı talebelere bir şey öğretmektir, talebeleri sınıfta bırakmak veya sınıf geçirmek değildir, sınıf geçmek veya sınıfta kalmak bu işin neticesidir; Aynen öyle de bizim de bu dünyada olmamızın amacı Cennet veya Cehenneme gitmek değildir. Cennet veya Cehenneme gitmek bu işin neticesidir.
Sonuç olarak, başta dediğimiz gibi, Allah kendisini tanıttırmak ve bildirmek istedi, kâinatı yarattı ve en son olarak ta, sonsuz okyanus olan isimlerinden, bir damla dahi olmayan kısmı kadarını ona üfleyerek insanı yarattı. Adeta bu yok hükmündeki üfleyiş dahi insanı en mükerrem varlık haline getirdi.
Bu mükerrem varlık olan insanın önünde iki yol var: Ya istidadınca, kendinden isteneni yapıp, kulluk vazifelerini yerine getirecek ve meleklerin dahi fevkinde ebedi bir Cennet makamına kurulacak.Ya da kendisine verilen bu özellikler ile “ben” diyecek, firavunlaşacak, yaratılış gayesinin taban tabana zıddına davranarak ebedi azaba müstahak olacak.
Ne mutlu yaratılış gayesini keşfedenlere!..Yazık, nefsini vahyin emirlerinden uzaklaştırıp şeytanın yoluna sapıp ebediyetlerini mahvedenlere!
Comments
Post a Comment
Yorum İçin Teşekkürler...