Bu gün sizlerle;halifeliğin kurandaki yeri,kuranda halifelik varmı,islamda halifelik varmı...konularına değineceğiz.
Halife خَلِيفَةً’ kelimesinin aslı ‘ha-le-fe خَلَفَ’ fiilidir. Bu da sözlükte arkadan veya sonradan gelmek demektir. (Daha geniş bir ifadeyle ha-le-fe; birinin yerine geçmek, bir kimseden sonra gelip onun yerini almak, birinin ardından gelmek/gitmek, yerini doldurmak, vekâlet étmek veya temsil etmek anlamlarına gelir.)Öne geçmenin, önde olmanın zıddıdır. Birisi diğerinini yerine geçerse, ötekinin ardından gelirse ya da onun yerine geçerse "Falanca falancaya halef oldu" denilir.
Kelime Kur’an’da bu anlamda bir kaç yerde kullanılıyor
“Ve onların ardından, kendilerinin yerini alan yeni kuşaklar Kitab’a varis (halef) oldular; (fakat) bu değersiz dünyanın hazlarına kapıldılar...”
“Derken onların ardından öyle bir kuşak geldi ki, ibadetin içini boşalttılar ve dünyevi zevklerin peşine düştüler. İşte bu yüzden gelecekte derin bir düş kırıklığı yaşayacaklar.”
“Ve eğer isteseydik, elbet sizi de birbiri ardınca gelen melekler yapabilirdik.”
Musa (as) Tûr dağına giderken Harun’a (as) “Halkım için bana sen halef ol, yani halkımın arasındaki görevimi sen üslen...” dedi.Tûr dağından döndükten sonra kavminin buzağıya taptığını görünce onlara; “benden sonra ne kötü halef oldunuz, yani benden sonra ne kötü bir yol tuttunuz...” dedi.
Tebuk savaşından mazeretsiz geri kalanlar için aynı kökten gelen ‘hullifû خُلِّفُواْ -arkada bırakılanlar’ kalıbı kullanılıyor.
‘İstahlefe اسْتَخْلَفَ’ –Birini yerine vekil tayin etmek, halef atamak demektir. Kur’an’da beş defa yer alıyor. Mesela;“Allah içinizden iman edenlere ve ıslah edici iyilikler işleyenlere, onlardan öncekileri halife kıldığı (hakim kıldığı) gibi kendilerini de hakim kılacağına...”
Aynı kökten gelen ‘ah-le-fe’; sözünü yerine getirmemek, ‘hal-le-fe’; birini yerine halife, vekil tayin etmek, ‘Hâ-le-fe’; geride kalmak, ardından gelmek, muhalefet etmek, karşı çıkmak, ‘ih-te-le-fe’; iki şey uyuşmamak, ittifak üzere olmamak demektir.
Türkçe’de kullandığımız ihtilaf, muhalif, muhalefet, hilaf gibi ve daha çok uyuşmazlığı, katılmamayı, farklılığı anlatan kelimeler de aynı köktendir.
Kur’an’da halife
Kur’an’da halife olarak iki âyette , bunun çoğulu ‘helâif’ dört âyette , ‘hulefâ’ ise üç âyette yer almaktadır.
Kur'ân’da ‘hilâfet’ kelimesi yer almadığı gibi ‘halife’ de terim, yani siyasi anlamıyla geçmez; ancak insanın Allah'ın yeryüzündeki halifesi olduğu sıkça tekrarlanır. Bazı âyetlerde halifenin sözlük anlamıyla ileride oluşacak terim anlamıyla da ilgi kurulabilecek şekilde, bir kısım kavimlerin kendilerinden öncekilerin yerine getirilip yeryüzünde söz sahibi kılındığına işaret ediliyor.
Kur'an'ı Kerim'de 'halife' kelimesi bu anlamda bir kaç ayette geçmektedir.
Allah (cc) bir âyette Hz. Davud'a hitap ederek;"Ey Davud, gerçek şu ki, biz seni yeryüzünde halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni yolundan saptırırlar.Şüphesiz Allah'ın yolundan sapanlar, hesap gününü unutmalarından dolayı, onlar için şiddetli bir azap vardır."
Hûd peygamber kavmine şöyle diyordu: “Sizi uyarabilsin diye kendi içinizden birinin eliyle; Rabbinizden size bir haber gelmesini yadırgıyor musunuz, niçin? Hiç değilse, sizi nasıl Nûh toplumunun yerine getirdi (sizi halifeler yaptı) ve sizi maddî varlık olarak nasıl kat kat üstün güçlerle donattı…”
Nûh’un gemisinde bulunan mü’minler yeryüzünde halife yapıldılar. “Derken, onun (Nûh’u) yalanladılar. Bunun üzerine Biz de onu ve onunla birlikte gemide olanları kurtardık ve onları (yeryüzünün) varisleri/halifeleri kıldık…”
Salih peygamber de kavmine benzer şeyler söyledi: “Ve hatırlayın, sizi nasıl ‘Âd [toplumunun] yerine getirdi O; ve ovalarında kendinize konaklar yükseltip dağlarını yontarak evler yapabilesiniz diye yeryüzünde sizi nasıl sağlamca yerleştirdi…”
Kur'an kavramı olarak halife
‘Ha-le-fe’ filinin masdarı ‘hilâfet خَلِيفَةً’tir. Bu, bir başkasının yerine o olmadığı, öldüğü veya güçsüz düştüğü zaman geçen kimse demektir. Ya da bunların hiç biri olmadığı halde sırf asılın vekiline şeref vermek istemesiyle yerine geçirdiği kimsedir.
R. Isfehânî’ye göre ‘halife’nin خَلِيفَةً çoğulu ‘helâif خَلاَئِفَ, ‘halîf’in خَلِيفً çoğulu da ‘hulefâ’dır ‘خُلَفَاء’. 19 Kurtubî’ye göre halif ile halife arasında mahiyet farkı vardır. Halife iyi olanın vekili, yardımcısı, sözcüsü temsilcisi iken, halîf, kötü olanın yerine geçen, onu temsil eden, ona vekâlet eden anlamına gelir. Ancak her iki kelimenin geçtiği âyetlere baktığımız zaman çoğul olarak kullanılan ‘hulefâ’nın olumsuz bir anlam taşımadığını görürüz. İnsanların yeryüzüne halife yapılması ‘hulefâ’ kelimesiyle anlatılıyor. Onların halef oldukları seleflerinin hepsinin kötü olduğu iddia edilemez.
'Halife' kelimesi asılın karşıtı olarak vekilliği ifade eder. Bir kimse başkasından sonra gelip te onun yerine geçerse, 'falanca adam falancanın yerine halef oldu' denilir. Elbette Allah'tan sonra gelip O'nun yerine halef olmak diye bir şey söz konusu olamaz. Allah'ın insana 'halife' demesi, ona bir şeref, üstünlük ve kulluk emaneti vermesi sebebiyledir.
Terim olarak 'halife' Hz. Adem ve onun zürriyetine yani onun soyuna verilen addır. Onlar, yeryüzünde adaletle hüküm vermede, Allah'ın hükümlerini yerine getirmede, orada bulunan canlı ve cansız varlıkları yönetmede, bir anlamda Allah'ın temsilcisi oldukları ve birbiri ardınca gelip, kendilerinden öncekilere halef oldukları için onlara 'halife' denmiştir.
“Bu kelime hem fâil (özne) ismi olarak, hem de tümleç ismi olarak kullanılır. Fâil ismi olarak 'yerine geçtiği kimsenin işini yürüten', tümleç olarak ise 'yerine başkası geçen' anlamlarına gelir. Bu ikinci anlamda insanın halifeliği nesillerin birbiri ardınca gelişidir.”
Bazı âyetlerin anlatımından insanın hak ve adaleti gerçekleştirmek, yararlı ve iyi işler yapmak üzere ağır bir sorumluluk yüklenerek, bir bakıma Allah'ın güvenine de mazhar olarak yeryüzüne gönderildiği anlaşılmaktadır. İnsanın yer yüzünde en şerefli varlık sayılması da bununla ilgilidir.
İnsanın halife olarak yaratılması
Allah (cc) insanı halife olarak yarattığını söylüyor:
“İste o zaman Rabbin meleklere: “Bakın, Ben yeryüzünde bir ‘halife’ yaratacağım” demişti. Onlar: “Seni övgüyle yüceltip takdîs eden bizler dururken, orada, bozgunculuğa ve yozlaşmaya yol açacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. (Allah) “Sizin bilmediğiniz (çok şey var, onları) Ben bilirim!” diye cevapladı.”
Bu âyette kasdedilen ‘halife’nin hz. Âdem olduğu açıktır. Takip eden âyetler ve başka âyetler bunu açıklıyorlar. Örnek; “Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onun (şeklini) düzeltip ona ruhumdan üflediğim zaman deerhal secdeye kapanın” âyeti hz. Âdem’i işaret ediyor.
Bu temsilde insanın yeryüzündeki meşru hakimiyetini göstermek üzere ‘halife/başkasının yerine geçen’ tabiri kullanıldı. Bu da en uygun olarak ‘mülkiyetin kendisine emanet edildiği kişi’ şeklinde anlaşılabilir. Nitekim başka âyetlerde insanlardan yeryüzünün halifeleri olarak söz ediliyor.
Âyette halife her ne kadar tekil gelmişse de tıpkı ilk atalarının adıyla anılan kavimler gibi, Âdem de tüm insan soyunun sembolize ettiği için insan neslinin tümüne delalet eder.
Bu yaratılacak olan halife, Allah’ın iradesinden, kudret ve sıfatlarından bazı salahiyetler taşıyacak. Allah’a bağlanarak bazı yaratıklar üzerinde söz sahibi ve onları kullanmaya izinli olacak. Allah’ın adına O’nun hükümlerini uygulayacak. Yaratıcı tarafından yeryüzünde temsicilik görevini üslenecek. Onun ardından gelenler de aynı vekâletle, aynı görevle halef olarak gelecekler. Böylece bu nesiller boyu devam edecek.
İnsan için ‘Allah’ın halifesi’ sıfatı kullanılabilir mi?
“Halife kelimesi", Kur’an’ın hiç bir yerinde tekil veya çoğul olarak Allah’a izafetle kullanılmıyor. En’am 165. âyette ise ‘yeryünün halifeleri’ olarak kullanılıyor. Bu kullanımın açıkça gösterdiği şey birinin yerine vekâlet veya niyabet anlamında değil, tıpkı siyasal alanda kullanıldığı gibi ‘tedbir’ ve ‘imar’ anlamına geldiğidir. Özetle insan yeryüzünün ‘kalfası’ kılınmıştır.
Buna göre insan Allah’ın değil yeryüzünün halifesidir. O Allah’ın halefi veya vekili değil, yeryüzü hayatının vekilidir. O insanlık görevinin kalfası, kendinden öncekilerin halefi, emaneti taşıma görevlisidir ya da bunun için yaratılmıştır.
Yukarıdaki âyet Hz. Âdem’in halife olarak yaratıldığını söylüyor. Acaba onun soyu da bu iltifata, ya da bu şerefli göreve dahil mi?.Halifelik sıfatı beşerin bir özelliği mi, yoksa imanla ve ‘Emanet’i taşımakla ilgili bir sıfat mı?.Her insan doğuştan halife mi, yoksa halife adayı mı?
Şu âyet bütün insanların yeryüzüne halife yapıldığını söylüyor. “Peki kimdir, kendisine başvurduğunda darda kalmış olanın darına yetişen, kötülüğü gideren ve sizi yeryüzüne mirasçı kılan (sizi halifeler yapan)? Allah'la beraber başka bir tanrı, öyle mi? (Bu gerçekleri) aklınızda ne kadar az tutuyorsunuz!”
Buna göre Allah (cc) insanı özel yeteneklerle ve güçlerle donattı ve yeryüzüne mirasçı kıldı. Bu aynı zamanda onun yeryüzünde yaşayacağına ve insanın mutlak bağımsız, tek başına buyruk olmadığının, kendisini yaratanın iradesine bağlı olduğunu da bir vurgudur.
Meleklerin sorusundan halifenin üç özelliğini anlamak mümkün:
Buna göre insan Allah’ın değil yeryüzünün halifesidir. O Allah’ın halefi veya vekili değil, yeryüzü hayatının vekilidir. O insanlık görevinin kalfası, kendinden öncekilerin halefi, emaneti taşıma görevlisidir ya da bunun için yaratılmıştır.
Yukarıdaki âyet Hz. Âdem’in halife olarak yaratıldığını söylüyor. Acaba onun soyu da bu iltifata, ya da bu şerefli göreve dahil mi?.Halifelik sıfatı beşerin bir özelliği mi, yoksa imanla ve ‘Emanet’i taşımakla ilgili bir sıfat mı?.Her insan doğuştan halife mi, yoksa halife adayı mı?
Şu âyet bütün insanların yeryüzüne halife yapıldığını söylüyor. “Peki kimdir, kendisine başvurduğunda darda kalmış olanın darına yetişen, kötülüğü gideren ve sizi yeryüzüne mirasçı kılan (sizi halifeler yapan)? Allah'la beraber başka bir tanrı, öyle mi? (Bu gerçekleri) aklınızda ne kadar az tutuyorsunuz!”
Buna göre Allah (cc) insanı özel yeteneklerle ve güçlerle donattı ve yeryüzüne mirasçı kıldı. Bu aynı zamanda onun yeryüzünde yaşayacağına ve insanın mutlak bağımsız, tek başına buyruk olmadığının, kendisini yaratanın iradesine bağlı olduğunu da bir vurgudur.
Meleklerin sorusundan halifenin üç özelliğini anlamak mümkün:
1-Yeryüzünde yaşayacak olması,
2-Kulluk yapacak olması,
3-Fesat çıkaracak olması ve kan dökecek olması.
Melekler, halifenin yaratılış hikmetini anlamak için 'yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?' dedikleri zaman Allah (cc) onları yalanlamadı. 'Hayır siz yanılıyorsunuz, benim halifem böyle bir şey yapmayacak' demedi. Buna karşı "ben sizin bilmediklerinizi bilirim" dedi.
Şurası kesindir ki hz. Âdem yeryüzüne indikten sonra ne fesat çıkardı ve ne de kan döktü. Bu kötü fiileri en başta kendi oğullarından birisi yaptı. Onun soyundan gelen niceleri tarih boyunca sayısız fesat çıkardılar, haksız yere başkalarının kanlarını akıttılar. Öyleyse kasdedilen hz. Âdem ve onun soyundan gelenlerdir.
Kur’an insanlara halife olarak da hitap ediyor. Örneğin:“Sizi yeryüzünde halifeler yapan O'dur. Onun için kim inkâr ederse, inkarı kendi zararınadır. Kafirlerin küfrü, Rableri katında kendileri için ancak gazabı arttırır. Kafirlerin küfrü, kendilerine ziyandan başka bir şey getirmez.”
"Sonra, nasıl yapıp davranacaksınız diye sizleri gözlemek için, onların ardından sizi yeryüzünde halifeler yaptık."
İnsanın yaratılışı anlatılırken çoğul kipiyle Hz. Âdem'in yaratılması kast edildiği gibi, Hz. Âdem'in kişiliğinde de onun ve zürriyetinin halife oluşu söz konusu edilmiş olabilir.
Bütün bunlar yeryüzü halifesinin Hz. Âdem ve onun soyundan gelecek bütün insanlar olduğunu gösterir.
Yeryüzünün halifeleri kılınan insanların bir kısmı bir kısmına derece bakımından üstün tutuldu. Bunun sebebi şüphesiz ki bir denemedir. Kimin, halifelik görevini yerine getirip getirmediğini ortaya konulmasıdır.
“Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayan merhamet edendir.” (En’am 6/165)
Hz. Âdem'in şahsında halife olarak yaratılıp dünyaya gönderilen insan, bu özelliğini ancak halifeliğin gereğini yaparsa koruyabilir. Halifeliğin gereği de şüphesiz ki, dağların, yerin ve göklerin taşımaktan korktuğu 'Emanet'i taşımaktır. (Ahzab 33/72) Halifeliğin değeri bununla ortaya çıkmaktadır.
Buna göre bütün insanlar doğuştan birer halife adayıdır
İnsanı yaratan onu halifelik görevini taşıyabilecek kabiliyette ve donanımda yaratmıştır. Kim bu emaneti hakkıyla taşımış veya taşıyorsa, onun halifelik sıfatı devam ediyor demektir. Allah'ın hükmüne uymayıp, O'nun dininden yüz çevirenler, yani ilâhî emaneti taşımayanlar ise o şerefli ve üstün halifelik sıfatını koruyamayanlardır.
Hz. Âdem'in ve onun soyundan gelenlerin halife kılınışı Allah'ın kullarına bir rahmetidir. O'nun sonsuz rahmetinin ve kudretinin insan tarafından bilinmesine yönelik bir hikmetidir. Kızarak “Allah beni niçin yarattı?’ sorusu sormaya gerek yoktur. Nitekim halifenin niçin yaratıldığı sorusunu soran meleklere verilen cevap bunun hikmetini açıklıyor: "...Şüphesiz ben sizin bilmediklerinizi bilirim."
Tarih boyunca sayısız ilim adamının, düşünürün, filozofun, kişinin kafasını meşgul eden, onları arayışa götüren sorunun en kestirme cevabı budur.
Bu konuyla ilgili âyetler âdemoğluna: “Ey insan sen halife adayısın, halife olmak üzere yaratıldın. Çok değerlisin, seni yaratandan bir ruh taşımaktasın, çok şerefli bir görevle vazifelisin. Bu değerini düşürme, halifelik sıfatını zedeleme, bu üstün rütbeyi başka rütbelerle değişme. Sonra kendine yazık edersin” demektedir.
Melekler, halifenin yaratılış hikmetini anlamak için 'yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?' dedikleri zaman Allah (cc) onları yalanlamadı. 'Hayır siz yanılıyorsunuz, benim halifem böyle bir şey yapmayacak' demedi. Buna karşı "ben sizin bilmediklerinizi bilirim" dedi.
Şurası kesindir ki hz. Âdem yeryüzüne indikten sonra ne fesat çıkardı ve ne de kan döktü. Bu kötü fiileri en başta kendi oğullarından birisi yaptı. Onun soyundan gelen niceleri tarih boyunca sayısız fesat çıkardılar, haksız yere başkalarının kanlarını akıttılar. Öyleyse kasdedilen hz. Âdem ve onun soyundan gelenlerdir.
Kur’an insanlara halife olarak da hitap ediyor. Örneğin:“Sizi yeryüzünde halifeler yapan O'dur. Onun için kim inkâr ederse, inkarı kendi zararınadır. Kafirlerin küfrü, Rableri katında kendileri için ancak gazabı arttırır. Kafirlerin küfrü, kendilerine ziyandan başka bir şey getirmez.”
"Sonra, nasıl yapıp davranacaksınız diye sizleri gözlemek için, onların ardından sizi yeryüzünde halifeler yaptık."
İnsanın yaratılışı anlatılırken çoğul kipiyle Hz. Âdem'in yaratılması kast edildiği gibi, Hz. Âdem'in kişiliğinde de onun ve zürriyetinin halife oluşu söz konusu edilmiş olabilir.
Bütün bunlar yeryüzü halifesinin Hz. Âdem ve onun soyundan gelecek bütün insanlar olduğunu gösterir.
Yeryüzünün halifeleri kılınan insanların bir kısmı bir kısmına derece bakımından üstün tutuldu. Bunun sebebi şüphesiz ki bir denemedir. Kimin, halifelik görevini yerine getirip getirmediğini ortaya konulmasıdır.
“Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayan merhamet edendir.” (En’am 6/165)
Hz. Âdem'in şahsında halife olarak yaratılıp dünyaya gönderilen insan, bu özelliğini ancak halifeliğin gereğini yaparsa koruyabilir. Halifeliğin gereği de şüphesiz ki, dağların, yerin ve göklerin taşımaktan korktuğu 'Emanet'i taşımaktır. (Ahzab 33/72) Halifeliğin değeri bununla ortaya çıkmaktadır.
Buna göre bütün insanlar doğuştan birer halife adayıdır
İnsanı yaratan onu halifelik görevini taşıyabilecek kabiliyette ve donanımda yaratmıştır. Kim bu emaneti hakkıyla taşımış veya taşıyorsa, onun halifelik sıfatı devam ediyor demektir. Allah'ın hükmüne uymayıp, O'nun dininden yüz çevirenler, yani ilâhî emaneti taşımayanlar ise o şerefli ve üstün halifelik sıfatını koruyamayanlardır.
Hz. Âdem'in ve onun soyundan gelenlerin halife kılınışı Allah'ın kullarına bir rahmetidir. O'nun sonsuz rahmetinin ve kudretinin insan tarafından bilinmesine yönelik bir hikmetidir. Kızarak “Allah beni niçin yarattı?’ sorusu sormaya gerek yoktur. Nitekim halifenin niçin yaratıldığı sorusunu soran meleklere verilen cevap bunun hikmetini açıklıyor: "...Şüphesiz ben sizin bilmediklerinizi bilirim."
Tarih boyunca sayısız ilim adamının, düşünürün, filozofun, kişinin kafasını meşgul eden, onları arayışa götüren sorunun en kestirme cevabı budur.
Bu konuyla ilgili âyetler âdemoğluna: “Ey insan sen halife adayısın, halife olmak üzere yaratıldın. Çok değerlisin, seni yaratandan bir ruh taşımaktasın, çok şerefli bir görevle vazifelisin. Bu değerini düşürme, halifelik sıfatını zedeleme, bu üstün rütbeyi başka rütbelerle değişme. Sonra kendine yazık edersin” demektedir.
Comments
Post a Comment
Yorum İçin Teşekkürler...