Sizlerden gelen sorular: Kürtaj Dinen Günah mı?, Kürtaj Dinen Caiz midir?, Kürtaj Yaptırmak Günah mıdır?, Kürtaj Günah mı-Nihat HATİPOĞLU, Kürtaj Haram mı?, Bebek Aldırmak Günah mıdır, Bebeği Bilerek Düşürmek Günah mıdır?, Çocuk Aldırmak Günah mıdır?
“Kadınlarınızın hayırlısı çocuk yapmaya elverişli olandır,” “Evlat kokusu Cennet kokusundandır” ve “Hayırlı evlat dünyada nur, âhirette sürurdur” mealindeki hadis-i şeriflerde çocuk sahibi olmak teşvik edilmiştir.
Bu meseleye bu kadar ehemmiyet veren dinimiz, çocuk ana rahmine düştükten sonra doğuncaya kadar hep onu korumuş, anne-babaya da birtakım mes’uliyetler yüklemiştir. Hiçbir sebep yokken, keyfî ve mevhum sebepler ileri sürerek “cenin” tabir edilen ana rahmindeki çocuğun varlığına son vermeye müsaade etmemiştir. Böyle bir suçu işleyenleri “câni” olarak görmüştür. Çünkü “cenin” bir insan mesabesindedir.
Çocuk canlı hale geldikten sonra artık bir insan olarak kabul edildiğinden, onu düşürmek, bugünkü tıbbî tabirle “kürtaj” yaptırmak, yetişkin bir insanı öldürmek gibidir. Şayet henüz “canlı” değilse; bu halde iken kürtaj yaptırmak ise, bir masumun hayata gelmesine mâni olmak sayıldığından, yine büyük bir mes’uliyeti gerektirmektedir. Kendi güzelliğini düşünerek bu hatayı işleyen kadınları Ömer Nasuhi merhum şöyle anlatmaktadır:
“Mücerred gençlik çağının kendilerine verilmiş olduğu güzelliği, taraveti (tazeliği) muhafaza arzusuyla bu cinayeti irtikâp edenler de canavar tabiatlı insanlar demektir. Acaba böyle taş yürekli bir valide, doğurduğu yavrusunu diri diri yiyen bir canavardan daha aşağı bir mahiyette değil midir?”
Haklı gerekçelere dayanmadan kürtaj yapanları “tazir” cezasına çarptıran İslâm hukuku, kendi imkân ve ölçüleri içinde bu engelleyici tedbirleri almıştır. Fakat bu arada haklı sebebe dayandığı zaman da, ruhsat tarafını ve çıkar yolu göstermiştir.
Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu’nu esas alarak bu husustaki hükmü şu şekilde özetlememiz mümkün olacaktır:
Muhakkak bir özür ve zaruret dolayısıyla bazı ceninleri düşürmek cinayet sayılmayacağı gibi, maddi ve mânevî bir mes’uliyeti de gerektirmez. Şöyle ki:
Henüz âzası belirmemiş olan bir cenin, annesinin hayatına tesir edecek sıhhi bir sebepten dolayı tıbbi bir tetkik, muayene ve teşhis sonunda aldırılabilir.
Bu arada şöyle bir izah da getirilmektedir:
Bir kadın kucağında süt emen çocuğu varken hamile kalsa, bu arada yavaş yavaş sütü kesilmeye başlasa, çocuk süte doymayıp aç kalsa, ailenin süt anne tutmaya imkânı da yoksa, bu arada çocuğun hastalanıp ölme tehlikesi de vaki olacaksa; bu takdirde henüz çocuğu düşürmek caizdir. Çünkü bu şekildeki bir cenin, teşekkül etmiş bir insan sayılmayıp et parçası veya kan pıhtısı hükmündedir. Kucakta bulunan çocuk ise yaşayan bir insandır. Bu bakımdan hayattaki çocuğu korumak için kürtaj yaptırmanın mahzuru yoktur.(Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu,3: 145-149. )
Ceninin oluşmaması için anaya zarar vermeden her hangi bir metoda baş vurmak caizdir. Yeter ki kökten döllenmeye son verecek bir metoda başvurulmasın. Cenin oluşmuş ise durum değişir. Gazali ve bir çok Maliki alimlerine göre ciddi bir mazeret olmadan ceninin ilk günlerinde de olsa kürtaj yapmak haramdır.
Bazı İslâm hukukçularına göre de cenin üzerine 42 gün geçmeden evvel kürtaj yapılabilir. 42 gün diyoruz; çünkü Müslim'in rivayetine göre nutfe üzerine 42 gün geçtikten sonra Cenabı Allah bir melek gönderir, ona biçim verir, kulak ve gözünü yapmaya başlar. Yani cenin üzerine 42 gün geçerse o artık şekillenme sürecine girdiği için müdahale etmek caiz değildir. (Halil GÜNENÇ, Günümüz Meselelerine Fetvalar II. 326)
Bu müddeti geçtikten sonra kürtaj yaptırmak caiz değildir. Çünkü organları kısmen beliren cenin bir insan hükmündedir. Bu hale gelmiş olan bir cenini düşürmek canlı bir insanı öldürmekle aynıdır.
Yukarıda bahsi geçen ruhsatla birlikte, bilhassa zamanımızda çocuk eskiden olduğu gibi anne sütüne muhtaç olmadan da gıdasını alabilmektedir. Bunun için şayet çocuk mamayı yiyebiliyor, ailenin bütçesi de bu masrafı karşılayabiliyorsa, en uygun olanı kürtaja başvurmamaktır. Fakat çocuk memeden kesildiği takdirde hastalanıyor, zayıflıyor, hatta hayati bir tehlikeye düşüyorsa, yukarıdaki ruhsattan istifade edilebilir. Fakat her aile, en iyisi, kendi imkân ve şartlarını nazara alarak bu hükümlerden istifade etmelidir.
Bu arada, anne-baba “kürtaj” gibi istenmeyen bir çareye gerek kalmadan, çocuk sütten kesilinceye kadar azil ve doğum kontrolü yollarıyla daha tehlikesiz bir tedbire de başvurabilirler.
Çocuk aldırma (kürtaj) ilk kırk gün içinde olursa günah değil, veya ilk 120 gün içinde olursa günah değil, diyenler bulunmaktadır. Hangisi doğrudur?
Döllenme sonucu meydana gelen ceninin rahime yerleştikten sonra dış etki ve müdahalelerle düşürülmesi, insanlık tarihinin çok eski dönemlerinden beri var olup, aynı zamanda din, ahlak ve hukukun onay vermeyip, önlemeye çalıştığı bir davranış olmasına rağmen, toplumlarda güncelliğini daima koruyan bir olgu olmaya devam etmektedir.
Gerek Yahudilikte, gerekse Hıristiyanlıkta çocuk düşürme büyük günah sayılıp yasaklanmıştır. Olaya sebebiyet verenler, anne de olsa cinayet işlemekle itham edilerek, ciddi tepki ve cezalara maruz kalmıştır.
İnsan hayatının korunmasını, İslâm Dini temel ilkelerden biri olarak kabul etmekle beraber, insanın en şerefli varlık olup, saygınlığı ve dokunulmazlığının muhafazası konusunda da ısrarla durur. İnsan hayatı ve yaşama hakkı, erkeğin spermi ile kadının yumurtasının birleşerek döllenmesi sonucu ceninin meydana geldiği andan itibaren başlamaktadır. Artık bu safhadan itibaren yaşamak, Allah tarafından verilmiş temel bir hak olup, o andan itibaren hiçbir kimseninki buna anne-baba da dahil, verilen bu hakka müdahale etmesine izin verilmemiştir.
Başlangıçta anne-babanın çocuk sahibi olup-olmamak noktasında iradeleriyle seçme hakkı vardır. Yani, çocuk yapmak istemediklerinde gebeliği önleyici tedbirleri almalarına dinen izin verilmiştir. Ama korunmalarına rağmen gebelik meydana gelecek olsa, doğacak olan çocuğun yaşama hakkını elinden almaya hiçbir kimsenin hakkı yoktur. Çünkü, insanın var olmasını isteyen, yaratan ve ona ömrünü veren Yüce Allahın kendisidir.
Kuranda çocuk düşürme ile ilgili özel bir hüküm görülmemekle birlikte, Hz. Peygamber (sas), zamanında meydana gelen kasten çocuk düşürme olaylarını cinayet olarak adlandırıp bunu işleyen veya sebebiyet verenlerin maddi tazminat ödemelerini emretmiştir. Bu durum gösteriyor ki, ayetlerde geçen dini telkin ve emirler anne karnındaki çocuğun hayat hakkını güvence altına almayı da kapsamaktadır. Bu itibarla İslam hukukunda, tıbbî ve dinî bir zaruret bulunmadıkça anne karnındaki çocuğun düşürülmesi veya aldırılması (kürtaj) anne-baba tarafından yapılmış ya da yaptırılmış olsa bile, olay cinayet (suç) olarak adlandırılıp haram sayılmıştır.
Çocuk düşürmenin dinî hükmü genel ilke olarak böyle olmakla beraber, sperm ve yumurtanın hangi evreden itibaren cenin sayılacağı, dinen, hukuken koruma altına ne zaman alınacağı ve ceninin bulunduğu safhaya göre çocuk düşürmenin cezasında, günahında bir farklılık olup olamayacağı İslam hukukçuları arasında tartışmalıdır.
Kuran-ı Kerim, ceninin yaratılış evrelerinden Müminûn Sûresi 12-14 ayetlerinde bahsetmekle beraber, bu evrelerin ruhun üflenişi ile bir ilgisinin olup olmadığının açıklamasını yapmamaktadır.
Hz. Muhammed (sas), bir hadisinde cenine 120. günden sonra ruh üfleneceğinden bahsetmiştir (Buhârî, Bedül-halk, 6). Ruhun üflenmesinin ilk kırk günden sonra olduğuna işaret eden hadisler de bulunmaktadır (Müslim, Kader, 2, 4; Müsned, III, 397).
Kuran-ı Kerimin bu konudaki dolaylı ifadesi ve hadislerin ifade ettiği mana ve o manadan ne kastediliyorsa şüphesiz ki o maksat haktır ve gerçektir. Ayrıca o yıllarda tıbbî bilgiler ceninin yaratılışı ve safha safha gelişimini izah edemediği için fakihlerin farklı ölçü ve görüşlerle hüküm vermelerine sebep olmuştur.
Kuran-ı Kerim, ceninin yaratılış evrelerinden Müminûn Sûresi 12-14 ayetlerinde bahsetmekle beraber, bu evrelerin ruhun üflenişi ile bir ilgisinin olup olmadığının açıklamasını yapmamaktadır.
Hz. Muhammed (sas), bir hadisinde cenine 120. günden sonra ruh üfleneceğinden bahsetmiştir (Buhârî, Bedül-halk, 6). Ruhun üflenmesinin ilk kırk günden sonra olduğuna işaret eden hadisler de bulunmaktadır (Müslim, Kader, 2, 4; Müsned, III, 397).
Kuran-ı Kerimin bu konudaki dolaylı ifadesi ve hadislerin ifade ettiği mana ve o manadan ne kastediliyorsa şüphesiz ki o maksat haktır ve gerçektir. Ayrıca o yıllarda tıbbî bilgiler ceninin yaratılışı ve safha safha gelişimini izah edemediği için fakihlerin farklı ölçü ve görüşlerle hüküm vermelerine sebep olmuştur.
İçlerinde bazı Hanefilerin de bulunduğu bir grup İslâm hukukçusu 120 gün (4 ay)den önceki çocuk düşürmeyi (çocuk aldırma=kürtaj), tam oluşmuş bir çocuk düşürme saymazken, bir gurup Malikî ve Hanbelî İslâm hukukçuları da 40 gün (bir ay on gün) den önceki çocuk düşürmeyi, (çocuk aldırma=kürtaj) tam oluşmuş bir çocuk düşürme saymazlar. Bu görüşlerin toleranslı bir tavır sergilemeleri, ruhun üflenme safhasının kimilerine göre 40., kimilerine göre 120. gününden itibaren meydana geldiğini ve ceninin canlılığını buna bağlamalarındandır.
Bugün bile mahiyetini bilmediğimiz ruhun üflenmesi meselesinin, ceninin canlılığı ile aynı şey olduğunu iddia etmek ve savunmak mümkün değildir. Çünkü, günümüzde tıp ilmi ceninin döllenmeyi takiben başlı başına bir canlılık ve bütünlük arz ettiğini, yaratılışının tamamlandığını, birkaç haftadan itibaren vücut organlarının teşekkül ettiğini, hatta kalbin çalıştığını, atışlarının da tespit edildiğini ortaya koymaktadır.
Bugün bile mahiyetini bilmediğimiz ruhun üflenmesi meselesinin, ceninin canlılığı ile aynı şey olduğunu iddia etmek ve savunmak mümkün değildir. Çünkü, günümüzde tıp ilmi ceninin döllenmeyi takiben başlı başına bir canlılık ve bütünlük arz ettiğini, yaratılışının tamamlandığını, birkaç haftadan itibaren vücut organlarının teşekkül ettiğini, hatta kalbin çalıştığını, atışlarının da tespit edildiğini ortaya koymaktadır.
Bu bilgilerin ışığında, canlılık bakımından ceninin 120. günün evveliyle sonrası arasında bir farklılık göstermediği ortaya çıkmaktadır. Bu durumda ilk 120 gün içindeki bebeklerin düşürülmeleri veya kürtaj yoluyla alınmaları, dinen cinayet ve günah olan çocuk düşürme fiilinin kapsamı dışında tutmak mümkün değildir.
Yani, gebeliğin ilk üç ay içinde sonlandırılması da cinayettir. Nitekim İslâm hukukçularının çoğunluğu, cenin hangi safhada olursa olsun, düşürülmesini caiz görmezler. Mezheplerde hakim olan görüş de bu yöndedir. İmam Gazâlî buna örnek olup, ceninin ilk safhasından itibaren düşürülmesinin caiz olmadığını, aksi takdirde cinayet işlenmiş olacağını ifade eder.
Sonuç olarak; anne hamileliğinin ilk ayından itibaren canlı bir bebek taşımaktadır. Bu bebek ona lütfen verilmiş bir emanettir. Bebeğin, ana vücudunda gelişip büyümesine izin vermeli ve anne olmanın ulvi hazzını bedeniyle, ruhuyla yaşamayı başarmalıdır. Bunu yaparken, daima kendisinin ve bebeğinin geleceği için Yüce Allahın yardımını, desteğini dualarında dilemelidir.
Sonuç olarak; anne hamileliğinin ilk ayından itibaren canlı bir bebek taşımaktadır. Bu bebek ona lütfen verilmiş bir emanettir. Bebeğin, ana vücudunda gelişip büyümesine izin vermeli ve anne olmanın ulvi hazzını bedeniyle, ruhuyla yaşamayı başarmalıdır. Bunu yaparken, daima kendisinin ve bebeğinin geleceği için Yüce Allahın yardımını, desteğini dualarında dilemelidir.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum İçin Teşekkürler...