Peygamber Efendimizin Yaptığı Zikirler,Peygamber Efendimizin Yaptığı Dualar,Peygamber Efendimizin Yaptığı Dualar ve Anlamları,Peygamber Efendimizin Yaptığı Dualar Nelerdir?..
Bismillahirrahmanirrahim
100 kere BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
100 kere ESTAĞFİRULLAH EL AZİM
100 kere ALLAHÜMMESALLİ ALA SEYYİDİNA MUHAMMEDİN VE ALA ALİ SEYYİDİNA MUHAMMED
100 kere LA İLAHE İLLALLAH
100 kere ALLAH
100 kere HU
Bitirdikten sonra 3 İhlas, Felak-Nas, Fatiha Sureleri okunur ve hasıl olan sevabı başta şanlı Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) efendimizin ve ashabı olmak üzere geçmişlerimizin ruhlarğına hediye ve dua edilir. Eğer bu dua abdestli olarak ihlasla hergün, günde en az bir kere yapılacak olursa niyetine göre kişinin:
- Helalinden rızkı bollaşır, bereketlenir.
- Ruhi sıkıntıdan kurtulur, ailesi ile yaparsa hem kişi hem de ailesi huzur bulur.
- Hallolmayan işler hallolur. (Ev sahibi olur, çocuk sahibi olmak isteyen çocuk sahibi olur, helalinden mal sahibi olur, işe girer, evlenir, çoluk çocuğunun yaşantısı düzelir, hayırlı evlat sahibi olur.)
- Sigarayı bırakır.
- İçkiyi bırakır.
- Hafızası kuvvetlenir, Akl-ı Selim’i arar.
- Helal ve haramı içinden ayırt eder.
- Gözünü ve gönlünü zinadan korur.
- Kalbi ve gönlü Hz. Allah’a ram olur.
- Bu cennet vatanın ve müslümanların üzerindeki musibetlerin, belaların ve afetlerin definde farkında olmadan kendisinin de katkısı olur.
- Namaz kılmaya doyamaz, oruç tutmaya doyamaz, Kur’an okumaya doyamaz, tesbih çekmeye doyamaz.
100 kere BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM deyince, şeytanın şerrinden ve vesvesesinden emin olur, rızkı bereketlenir.
100 kere ESTAĞFİRULLAH EL AZİM deyince, büyük ve küçük günahları af olunup, anadan doğmuş gibi olur.
100 kere SALAVAT-I ŞERİFE getirince, Peygamber efendimizin (SAV) şefaatine nail olur.
100 kere ALLAH (C.C) deyince, Hz. Allah o gönüle nazar eder.
100 kere HU deyince, Hz. Allah o gönülü ziyaret eder. Kişi son nefesini Kamil-i İman ile verir.
“Öyle ise Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim. Ve Bana şükredin ve Beni inkâr etmeyin.”[1],
“Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve her şeyden kesilerek O’na ulaş.”[2],
“Ey imân edenler! Allah’ı çok zikirle zikredin.”[3]
“Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin!”[4].
Her organın bir kulluk şekli vardır; kalp ve dilin kulluğu da zikr iledir.Zikretmeyen dil görmeyen göz, işitmeyen kulak, tutmayan el gibidir. Nitekim bir hadiste Resul-i Ekrem (asm) buyurmuşlardır ki:
“Rabbini zikredenle etmeyenin hâli diri ile ölünün hâli gibidir.”[5]
Yani Rabbini zikreden kimse diridir, Rabbini zikretmeyen kimse de ölüdür. Zikrullah etmeyen kimse her ne kadar dünya işiyle meşgul olsa da zâhiri ibadetten uzak ve muattal olduğu gibi bâtını da bâtıldır.
Kalbi uyanık ve zâkir olan kimse dünya işi ile meşgul olsa da kalbi zâkirdir. Nitekim âyet-i celîlede böyle insanlar için:
“Ticaretin ve alışverişin, onları Allah’ın zikrinden, namazı ikame etmekten ve zekâtı vermekten alıkoymadığı adamlar ki (onlar), kalplerin ve gözlerin (dehşetten) döneceği günden korkarlar.”[6] denmektedir.
A‘râf Sûresi, 7/205 ve Ahzâb Sûresi, 33/41-42 de Allah’ın içten yalvararak ve korkarak alçak sesle sabah akşam çokça zikir ve tesbih edilmesi emredilmiş, Ankebût Sûresi, 29/45 de O’nun zikrinin her şeyden üstün olduğu vurgulanmış, Allah’ı anmanın bütün ibadet ve itaatlerden önemli sayıldığı ifade edilmiştir.
İlk dönemlerden itibaren “kitâbü’z-zikr, kitâbü’d-duâ, kitâbü ameli’l-yevmi ve’l-leyle” gibi başlıklar altında, günlük hayatta düzenli biçimde ya da herhangi bir durumda okunması tavsiye olunan duaları rivâyetleriyle birlikte derleyen birçok eser hazırlanmıştır.
“Ticaretin ve alışverişin, onları Allah’ın zikrinden, namazı ikame etmekten ve zekâtı vermekten alıkoymadığı adamlar ki (onlar), kalplerin ve gözlerin (dehşetten) döneceği günden korkarlar.”[6] denmektedir.
A‘râf Sûresi, 7/205 ve Ahzâb Sûresi, 33/41-42 de Allah’ın içten yalvararak ve korkarak alçak sesle sabah akşam çokça zikir ve tesbih edilmesi emredilmiş, Ankebût Sûresi, 29/45 de O’nun zikrinin her şeyden üstün olduğu vurgulanmış, Allah’ı anmanın bütün ibadet ve itaatlerden önemli sayıldığı ifade edilmiştir.
İlk dönemlerden itibaren “kitâbü’z-zikr, kitâbü’d-duâ, kitâbü ameli’l-yevmi ve’l-leyle” gibi başlıklar altında, günlük hayatta düzenli biçimde ya da herhangi bir durumda okunması tavsiye olunan duaları rivâyetleriyle birlikte derleyen birçok eser hazırlanmıştır.
Sonraki dönemlerde bu tür derlemelerde zikrin mahiyeti, çeşitleri, faziletleri ve faydalarına da önemli bölümler ayrılmış ya da zikir konusunu başlı başına ele alan eserler telif edilmiştir. [7].
Kur’ân’da türevleriyle birlikte birçok âyette geçen zikir, Allah’ı dille hamd, tesbih ve tekbir şekliyle övmek, nimetlerini anmak, bunları kalple hissetmek ve tefekkür etmek, kulluğun gereklerini akıl, beden ve mal ile yerine getirmek, namaz kılmak, dua ve istiğfarda bulunmak, kevnî âyetler üzerinde düşünmek şeklindeki mânalarının yanı sıra Kur’an, önceki kutsal kitaplar, levh-i mahfûz, vahiy, ilim, haber, beyan, ikaz, nasihat, şeref, ayıp ve unutmanın zıddı gibi anlamlarda da kullanılmıştır.
Zikrullahın envaı çokdur. Lafza-i celâl, kelime-i tevhid, esmâ-i hüsnâ ile zikr olduğu gibi Kur’ân tilâveti, hadis-i şerif kıraati, din ilimleri öğrenmek de hep zikrullahdan ma‘dûddur.[8] Hadisler ışığında Allah’ı zikretme yollarını, lafızlarını Fahri Kâinattan şu şekilde öğreniyoruz:
Ebû Hüreyre’den rivâyete göre Nebiyy-i Ekrem (asm) Efendimiz:
“İki kelime vardır ki Rahman Teâlâ’ya sevgili, lisanda hafif mizanda da ağırdırlar. Bunlar: Subhanallahi ve bi hamdihi subhanallahi’l azîm kelimeleridir.”[9]
Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse sübhânallahi ve bi–hamdihî: Ben Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim, derse, cennette onun için bir hurma ağacı dikilir. ”[10]
Nebiyy-i Ekrem (asm) “İmânınızı dâimâ yenileyiniz”buyurduğunda:
“Yâ Resûlellah imanımızı nasıl yenileyeceğiz?” diye sual olundu. Cevaben:
“Lâ ilâhe illallah zikr-i şerifini çok yapınız, buyurdu.”[11]
Câbir radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim dedi:
“Zikrin en faziletlisi lâ ilâhe illallah’tır. ”[12]
Peygamberimiz buyuruyor:
“Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi, zikrini çok ediniz. Zîrâ o, cennetin hazinesidir.”[13]
Peygamberimiz (asm) Efendimiz buyurmuşlardır ki:
“Her kim günde yüz kere 'Subhanallahi ve bi hamdihi'derse o kimsenin hataları deniz köpüğü kadar da olsa dökülür, yâni mağfiret olunur.”[14]
“Muhakkak ki Allah Teâlâ’nın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları bellerse cennete girer.” [15]
“Ne ben, ne de benden evvelki nebîler 'Subhanallahi ve’l hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallahu vellahu ekber.'tesbîhinden daha efdal bir kelime ile tesbîh etmemişlerdir.” [16]
İbn Ömer radıyallahu anhümâ "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu" dedi:
"Allah'ı anmaksızın çok konuşmayın. Allah'ın zikri dışında çok söz söylemek, kalbi katılaştırır. Katı kalpli olanların ise, Allah'dan en uzak kimseler olduğu kesindir."[17]
Ebû Hüreyre radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu söyledi:
“Bir kimse her gün yüz defa, 'Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l–mülkü ve lehü’l–hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr.', derse, on köle âzâd etmiş kadar sevap kazanır; ona yüz iyilik sevabı yazılır; yüz günahı bağışlanır; bu zikir o gün akşama kadar o kimsenin şeytandan korunmasını sağlar. Bu zikri ondan daha fazla tekrarlayan kimse dışında hiç kimse daha faziletli bir iş yapmamış olur.”
Resûl–i Ekrem sözüne şöyle devam etti:
“Bir kimse günde yüz defa 'Sübhânallâhi ve bihamdihî'derse, onun günahları deniz köpüğü kadar bile olsa hepsi bağışlanır.”[18]
Sa‘d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh şöyle dedi: Bir bedevî Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek:
– Bana söyleyeceğim bir zikir öğret, dedi. Resûl–i Ekrem ona şu zikri okumasını tavsiye etti:
“Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, Allâhü ekber kebîran ve’l–hamdü lillâhi kesîrâ ve sübhânallâhi Rabbi’l–âlemîn, velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l–Azîzi’l–Hakîm:"
"Tek olan Allah’tan başka ilâh ve O’nun bir eşi ve benzeri de yoktur. Kudreti ve saltanatıyla Allah en büyüktür. Bitip tükenmeyen hamd O’na mahsustur.
Kur’ân’da türevleriyle birlikte birçok âyette geçen zikir, Allah’ı dille hamd, tesbih ve tekbir şekliyle övmek, nimetlerini anmak, bunları kalple hissetmek ve tefekkür etmek, kulluğun gereklerini akıl, beden ve mal ile yerine getirmek, namaz kılmak, dua ve istiğfarda bulunmak, kevnî âyetler üzerinde düşünmek şeklindeki mânalarının yanı sıra Kur’an, önceki kutsal kitaplar, levh-i mahfûz, vahiy, ilim, haber, beyan, ikaz, nasihat, şeref, ayıp ve unutmanın zıddı gibi anlamlarda da kullanılmıştır.
Zikrullahın envaı çokdur. Lafza-i celâl, kelime-i tevhid, esmâ-i hüsnâ ile zikr olduğu gibi Kur’ân tilâveti, hadis-i şerif kıraati, din ilimleri öğrenmek de hep zikrullahdan ma‘dûddur.[8] Hadisler ışığında Allah’ı zikretme yollarını, lafızlarını Fahri Kâinattan şu şekilde öğreniyoruz:
Ebû Hüreyre’den rivâyete göre Nebiyy-i Ekrem (asm) Efendimiz:
“İki kelime vardır ki Rahman Teâlâ’ya sevgili, lisanda hafif mizanda da ağırdırlar. Bunlar: Subhanallahi ve bi hamdihi subhanallahi’l azîm kelimeleridir.”[9]
Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse sübhânallahi ve bi–hamdihî: Ben Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim, derse, cennette onun için bir hurma ağacı dikilir. ”[10]
Nebiyy-i Ekrem (asm) “İmânınızı dâimâ yenileyiniz”buyurduğunda:
“Yâ Resûlellah imanımızı nasıl yenileyeceğiz?” diye sual olundu. Cevaben:
“Lâ ilâhe illallah zikr-i şerifini çok yapınız, buyurdu.”[11]
Câbir radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim dedi:
“Zikrin en faziletlisi lâ ilâhe illallah’tır. ”[12]
Peygamberimiz buyuruyor:
“Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi, zikrini çok ediniz. Zîrâ o, cennetin hazinesidir.”[13]
Peygamberimiz (asm) Efendimiz buyurmuşlardır ki:
“Her kim günde yüz kere 'Subhanallahi ve bi hamdihi'derse o kimsenin hataları deniz köpüğü kadar da olsa dökülür, yâni mağfiret olunur.”[14]
“Muhakkak ki Allah Teâlâ’nın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları bellerse cennete girer.” [15]
“Ne ben, ne de benden evvelki nebîler 'Subhanallahi ve’l hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallahu vellahu ekber.'tesbîhinden daha efdal bir kelime ile tesbîh etmemişlerdir.” [16]
İbn Ömer radıyallahu anhümâ "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu" dedi:
"Allah'ı anmaksızın çok konuşmayın. Allah'ın zikri dışında çok söz söylemek, kalbi katılaştırır. Katı kalpli olanların ise, Allah'dan en uzak kimseler olduğu kesindir."[17]
Ebû Hüreyre radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu söyledi:
“Bir kimse her gün yüz defa, 'Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l–mülkü ve lehü’l–hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr.', derse, on köle âzâd etmiş kadar sevap kazanır; ona yüz iyilik sevabı yazılır; yüz günahı bağışlanır; bu zikir o gün akşama kadar o kimsenin şeytandan korunmasını sağlar. Bu zikri ondan daha fazla tekrarlayan kimse dışında hiç kimse daha faziletli bir iş yapmamış olur.”
Resûl–i Ekrem sözüne şöyle devam etti:
“Bir kimse günde yüz defa 'Sübhânallâhi ve bihamdihî'derse, onun günahları deniz köpüğü kadar bile olsa hepsi bağışlanır.”[18]
Sa‘d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh şöyle dedi: Bir bedevî Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek:
– Bana söyleyeceğim bir zikir öğret, dedi. Resûl–i Ekrem ona şu zikri okumasını tavsiye etti:
“Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, Allâhü ekber kebîran ve’l–hamdü lillâhi kesîrâ ve sübhânallâhi Rabbi’l–âlemîn, velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l–Azîzi’l–Hakîm:"
"Tek olan Allah’tan başka ilâh ve O’nun bir eşi ve benzeri de yoktur. Kudreti ve saltanatıyla Allah en büyüktür. Bitip tükenmeyen hamd O’na mahsustur.
Âlemlerin Rabbi olan Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih ederim. Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Azîz ve Hakîm olan Allah’ın yardımıyla kazanılabilir.”
Bedevî:
– Bunlar Rabbim için söyleyeceğim dua ve zikirlerdir. Kendim için ne söylemeliyim, dedi. Resûl–i Ekrem:
“Allâhümmağfir lî verhamnî vehdinî verzuknî: Allah'ım, beni bağışla, bana merhamet et, rızânı kazandıracak işler yaptır ve bana hayırlı rızık ver, de.” buyurdu.[19]
Muâz radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun elinden tuttu ve:
“Muâz! Vallahi seni gerçekten seviyorum.” buyurdu. Sonra sözüne şöyle devam etti: 7
“Muâz! Her namazdan sonra şu duayı mutlaka okumanı tavsiye ediyorum: Allâhümme einnî alâ zikrike ve şükrike ve hüsni ibâdetik: Allah'ım! Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana lâyık ibadet etmek için bana yardım eyle!...”[20]
Ali radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona ve Fâtıma radıyallahu anhâ’ya:
Bedevî:
– Bunlar Rabbim için söyleyeceğim dua ve zikirlerdir. Kendim için ne söylemeliyim, dedi. Resûl–i Ekrem:
“Allâhümmağfir lî verhamnî vehdinî verzuknî: Allah'ım, beni bağışla, bana merhamet et, rızânı kazandıracak işler yaptır ve bana hayırlı rızık ver, de.” buyurdu.[19]
Muâz radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun elinden tuttu ve:
“Muâz! Vallahi seni gerçekten seviyorum.” buyurdu. Sonra sözüne şöyle devam etti: 7
“Muâz! Her namazdan sonra şu duayı mutlaka okumanı tavsiye ediyorum: Allâhümme einnî alâ zikrike ve şükrike ve hüsni ibâdetik: Allah'ım! Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana lâyık ibadet etmek için bana yardım eyle!...”[20]
Ali radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona ve Fâtıma radıyallahu anhâ’ya:
“Yatağınıza girdiğiniz zaman veya istirahate çekildiğiniz zaman otuz üç defa Allahü ekber, otuz üç defa sübhânallah, otuz üç defa da elhamdülillâh deyiniz.”buyurdu.[21]
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Her namazın ardından otuz üçer defa Allah’ı tesbih eder, O’na hamdeder ve tekbir getirirsiniz.”
Hadisi Ebû Hüreyre’den rivayet eden Ebû Sâlih’in söylediğine göre, sahâbîler bu zikirleri nasıl okuyacaklarını sorunca Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:
Hadisi Ebû Hüreyre’den rivayet eden Ebû Sâlih’in söylediğine göre, sahâbîler bu zikirleri nasıl okuyacaklarını sorunca Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:
“Her birinden otuz üçer defa olmak üzere sübhânallah, elhamdülillah, Allâhü ekber, dersiniz. "[22]
Ebû Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her birinizin her bir eklemi (ve kemiği) için bir sadaka gerekir. Binaenaleyh her tesbih sadakadır, her hamd sadakadır, her tehlil sadakadır, her tekbir sadakadır. İyiliği tavsiye etmek sadakadır, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kulun kuşluk vakti kılacağı iki rek’at namaz bütün bunları karşılar.”[23]
Ebü’d–Derdâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbına:
“Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı, düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi?” diye sordu. Onlar da:
– Evet, söyle dediler. Resûl–i Ekrem de:
“Allah Teâlâ’yı zikretmektir.” buyurdu.[24]
“Allah Teâlâ’yı zikretmektir.” buyurdu.[24]
Ebû Hüreyre ile Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere bir araya gelirse, melekler onların etrafını sarar; Allah’ın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekînet iner ve Allah Teâlâ onları yanında bulunanlara över.” [25]
Hadislerde de zikrin önemine ve zikir ehlinin faziletlerine işaret edilmiş, zikir halkaları cennet bahçelerine benzetilmiştir.
En hayırlı amelin Allah’ı zikretmek olduğu, zikrin altın ve gümüş infak etmekten, düşmanla savaşmaktan bile üstün sayıldığı kaydedilmiştir.
Ayrıca zikir maksadıyla bir araya gelen topluluğu ilâhî rahmetin ve meleklerin kuşatacağı, üzerlerine sekînet ineceği, Allah’ın da onları kendi nefsinde anacağı, yeryüzünde “Allah Allah” diyen bir kişi bulundukça kıyametin kopmayacağı belirtilmektedir."[26]
Cenab-ı Allah’ı anmanın sığınma (istiâze), besmele, takdis, tesbîh (sübhânellah), hamdele (elhamdülillâh), tekbir (Allâhü ekber), tehlîl (lâ ilâhe illallah), havkale (lâ havle velâ kuvvete illâ billâh), istiğfar, tasliye (salavât) şeklindeki ifadelerle yapılması mümkündür.
İbadetlerin sıhhati için belli şartlar gerektiği hâlde zikir için hiçbir şart ileri sürülmemiştir; gece gündüz, ayakta, oturarak, yatarak, abdestli abdestsiz zikir yapılabilir.
Dil ile Allah’ı anmanın sesli ya da sessiz yapılması hususunda çeşitli rivayetler vardır. Kur’an’da Allah’ın içten yalvararak ve korkarak yüksek olmayan bir sesle tesbih edilmesi emredilmiş (A‘râf 7/205), Hz. Peygamber yüksek sesle tekbir getiren bir cemaati,
“Siz ne sağıra sesleniyorsunuz ne de gâibe.” sözleriyle uyarmıştır[27].
Öte yandan bir kutsî hadiste,
“Kulum beni bir toplulukta anarsa ben de onu daha hayırlı bir toplulukta anarım.” dendiği[28],
Resûlullah’ın ashaptan bir gruba,
“Ellerinizi kaldırın ve hep birlikte ‘lâ ilâhe illallah’ deyin.” buyurarak zikir yaptırdığı[29],
mescidde yüksek sesle zikir yapan bir kimse için, “Ah edip inleyerek gönülden yakarıyor.” deyip onu engellemediği rivayetleri vardır.
Yine cemaatle kılınan namazların bir kısmında kıraatin sesli, bir kısmında sessiz icra edildiği, hac ve umrede telbiyenin yüksek sesle söylendiği, Kur’an’ın sesli ya da sessiz okunabildiği bilinmektedir.
Cenab-ı Allah’ı anmanın sığınma (istiâze), besmele, takdis, tesbîh (sübhânellah), hamdele (elhamdülillâh), tekbir (Allâhü ekber), tehlîl (lâ ilâhe illallah), havkale (lâ havle velâ kuvvete illâ billâh), istiğfar, tasliye (salavât) şeklindeki ifadelerle yapılması mümkündür.
İbadetlerin sıhhati için belli şartlar gerektiği hâlde zikir için hiçbir şart ileri sürülmemiştir; gece gündüz, ayakta, oturarak, yatarak, abdestli abdestsiz zikir yapılabilir.
Dil ile Allah’ı anmanın sesli ya da sessiz yapılması hususunda çeşitli rivayetler vardır. Kur’an’da Allah’ın içten yalvararak ve korkarak yüksek olmayan bir sesle tesbih edilmesi emredilmiş (A‘râf 7/205), Hz. Peygamber yüksek sesle tekbir getiren bir cemaati,
“Siz ne sağıra sesleniyorsunuz ne de gâibe.” sözleriyle uyarmıştır[27].
Öte yandan bir kutsî hadiste,
“Kulum beni bir toplulukta anarsa ben de onu daha hayırlı bir toplulukta anarım.” dendiği[28],
Resûlullah’ın ashaptan bir gruba,
“Ellerinizi kaldırın ve hep birlikte ‘lâ ilâhe illallah’ deyin.” buyurarak zikir yaptırdığı[29],
mescidde yüksek sesle zikir yapan bir kimse için, “Ah edip inleyerek gönülden yakarıyor.” deyip onu engellemediği rivayetleri vardır.
Yine cemaatle kılınan namazların bir kısmında kıraatin sesli, bir kısmında sessiz icra edildiği, hac ve umrede telbiyenin yüksek sesle söylendiği, Kur’an’ın sesli ya da sessiz okunabildiği bilinmektedir.
Bu rivayet ve uygulamalar dille zikrin, yerine, zamanına ve kişilerin durumuna göre her iki şekilde de yapılabileceğinigöstermektedir[30].
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorum İçin Teşekkürler...